İMAM SECCAD (A.S)’IN HAYATI
F.Altan
İmam
Seccad (a.s) on iki İmamlar silsilesinin dördüncüsüdür.
Meşhur kavle göre Hicri 38. Yılın şaban ayının beşinci
günü Medine şehrinde doğmuştur.[1]
Elbette Şeyh Mufid, Şeyh Tusî ve İbn-i Şehraşub gibi
büyük alimler İmam Seccad (a.s)’ın Cumad’el-ulanın 15.
gününde doğmuş olduğunu söylemişlerdir.[2]
İmam Seccad (a.s)’ın değerli babası Hüseyin bin Ali
bin Ebi Talip’tir. Değerli annesi ise Sasanî
padişahlarından 3. Yezdgerd’in kızı Şehribanu’dur.[3]
Künyesi Ebu Muhammed, Ebu'l-Hasan'dır.
Bazı lakapları ise Zeyn’ul-Abidin,
Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin,
Zu’s-Sefinat ve Seccad’dır.[4]
İmam Seccad (a.s), hayatının iki yılını
Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ın hilafeti döneminde, on
yılını amcası İmam Hasan (a.s)’ın zamanında, on bir
yılını da babası İmam Hüseyin (a.s)’ın hizmetinde
geçirmiştir.[5]
Hicretin 60. yılında Yezid için biat istenildiğinde
babası ve akrabalarıyla birlikte Mekke’ye azimet
ederek Yezid’e biat etmekten kaçındılar.
Nihayet hükümet memurlarının onları takip etmesi bir
taraftan, Kufe halkının onları davet etmesi de bir
taraftan o hazretin âilesinin Kufe’ye doğru hareket
etmelerine sebep oldu.
Ama Kufelilerin vefasızlığı ve Yezid ordusunun
saldırısı onların hareketini Kerbela topraklarında
durdurdu. Muharrem ayının onuncu gününde İmam Hüseyin
(a.s)’ın yaranları ile Yezid ordusu arasında savaş
vuku buldu.
İmam Seccad (a.s) şiddetli bir şekilde
hastalandığından dolayı Aşura günü bu kanlı savaşa
katılamadı. Ama o günde babasının, kardeşlerinin,
amcalarının ve birlikte olduğu kadınlar hariç bütün
dostlarının şehit edildiklerine şahit oldu. İmam
Hüseyin (a.s)’ın şahadete erişmesiyle imamet ve halkı
hidayet etme sorumluluğu onun üzerine yüklenmiş oldu.
*İmam Seccad (a.s)’ın imametinin başlangıcı, onun
Kerbela’da esir düşmesiyle aynı zamanda idi. İmam
Seccad (a.s)’ı Kerbela’dan Kufe’ye götürdüklerinde
boynuna lâleler vurup ellerini kelepçelemişlerdi.[6]
Kufe valisi ibn-i Ziyad (lanetullahi aleyh) İmam (a.s)’ı
görünce; “Bu kimdir?” diye sordu. Cevabında; “Ali bin
Hüseyin’dir” dediler.
Bunun üzerine İbn-i Ziyad; “Allah, Ali bin Hüseyin’i
öldürmedi mi?” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdu:
“Benim, Ali bin Hüseyin isminde kardeşim vardı, onu
(Allah değil) halk öldürdü.
İbn-i Ziyad: “Hayır, Allah onu öldürdü.” dedi.
İmam (a.s): “Allah ölümleri vaktinde canları alır.”[7]
buyurdu.
İbn-i Ziyad: “Bana cevap vermeye cüret mi ediyorsun?
Hadi onu götürün boynunu vurun.” diye emretti.
Bu esnada İmam Seccad (a.s)’ın halası Zeynep İbn-i
Ziyad’ın bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: “Ey İbn-i
Ziyad! Şüphesiz sen bizden kimseyi baki bırakmadın,
eğer onu öldürmeye karar almış isen o halde beni de
onunla birlikte öldürmelisin.”
İmam Seccad (a.s) halası Zeyneb’e; “Halacığım! Sen
biraz sabret de ben onunla konuşayım.” dedi. Sonra
İbn-i Ziyad’a dönerek şöyle buyurdu:
“Ey İbn-i Ziyad! Beni ölümle mi tehdit ediyorsun?
Ölümün bizim için adet, şahadetin de kerametimiz (yücelik
vesilemiz) olduğunu bilmiyor musun?”
Bu
sırada İbn-i Ziyad, Ali bin Hüseyin (İmam Zeyn’ul-
Abidin -a.s-) ve âilesini ulu caminin yanındaki bir
eve götürmelerini emretti.[8]
Kısa bir süreden sonra Peygamber âilesini, Yezid’in
hükümet merkezi olan Şam’a doğru hareket ettirdiler.
Esirler kafilesini eli bağlı olarak Yezid’in sarayına
götürdüklerinde İmam Seccad (a.s)’ın Yezid’e karşı ilk
sözü şu oldu:
“Ey Yezid! Seni Allah’a ant veriyorum söyle; eğer
Resulullah (s.a.a) bizi bu halde görmüş olursa sence
ne yapar?!”
Yezid, İmam (a.s)’ın bu sözü karşısında bir cevap
bulamayınca, esirlerin zincir ve iplerinin çözülmesini
emretti.[9]
İşte İmam (a.s)’ın bu sözü, halası Zeyneb’in ateşli
konuşmasına bir zemin oluşturdu. Yezid kendi sarayında
mağlup olmakla karşılaşınca, genel bir toplantıda
kendi zafer ve galibiyetini Şamlılara göstermek istedi.
İşte bundan dolayı halkın, ulu camide toplanmasını
emretti.
Sonra caminin hatibine, minberin üzerinde İmam Hüseyin
ve babası Hz. Ali (a.s) hakkında çirkin laflar
söylemesini emretti. Cami hatibi de onun dediği gibi
yaptı.
Onun saçma-sapan sözlerini duyan İmam Seccad (a.s)
artık dayanamayıp yüksek bir sesle şöyle buyurdular:
“Ey hatip! Vay senin haline! Sen mahluku hoşnut etmek
için Allah’ın gazabını kazandın. Öyleyse ateşte
kendine bir yer hazırla.”
Sonra İmam Seccad (a.s) Yezid’den, minbere çıkarak
Allah’ın rızasına sebep olacak bir takım sözler
söylemesi için izin istedi. Yezid izin vermemede
direnmesine rağmen nihayet halkın ısrarlı isteği
karşısında İmam Seccad (a.s)’a konuşma izni verdi.
İmam (a.s) minbere çıkarak çok etkileyici bir konuşma
yaptı. Allah’a hamd, Peygambere ve âl’ine salat ve
selamdan sonra şöyle buyurdular:
“... Ey insanlar topluluğu! Kim beni tanımışsa
tanımıştır, kim de tanımamışsa şimdi ben kendimi ona
tanıtıyorum; ben, Mekke ve Safa’nın oğluyum; ben, (insanların
arasından) seçilmiş olan Muhammed’in oğluyum,... ben,
Fatımat’uz-Zehra’nın oğluyum; ben,
Hadicet’ul-Kubra’nın oğluyum; ben, zulümle öldürülenin
oğluyum; ben, başı boynundan kesilenin oğluyum; ben,
susuz olarak can verenin oğluyum; ben, bedeni Kerbela
toprağına serilenin oğluyum; ben, sarığı ve cüppesi
çalınanın oğluyum...”[10]
Yezid halkın ayaklanmasından korktuğundan dolayı
müezzine ezan okumasını emretti. Müezzin İmam Seccad (a.s)’ın
sözünü keserek; “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber”
demeye başladı. İmam (a.s) da; “Allah’tan daha
büyük bir şey yoktur” buyurdu. Müezzin; “Eşhed-u
en lâ ilâhe illâllah” dediğinde, İmam (a.s);
“Derim, etim, ve kanımla buna (Allah’tan başka bir
ilah olmadığına) tanıklık ederim”[11]
Müezzin; “Eşhed-u enne Muhammed’er- Resulullah”
dediğinde İmam (a.s) minberin üzerinden Yezid’e
hitaben şöyle buyurdu:
“Ey Yezid! Bu Muhammed senin ceddin (deden) mi yoksa
benim ceddim mi? Eğer; “Benim ceddimdir” dersen,
apaçık yalan söylemiş olursun. Ama eğer; “Senin
ceddindir” demiş olur isen o halde neden babamı
öldürdün? Neden onun âilesini ve beni esir aldın?!”
İmam
(a.s) sonra şöyle buyurdu:
“Ey millet! Acaba sizin aranızda, babası ve ceddi
Resulullah (s.a.a) olan bir kimse var mıdır?”
İmam (a.s)’ın bu sözüyle halkın ağlama sesleri
yükseldi.”[12]
İmam Seccad (a.s) bu etkileyici ve hararetli
konuşmasıyla Ehl-i Beyt (a.s)’ın makam ve menziletini
halka tanıtmış oldu. İşte böylece Şam halkı,
Kerbela’da öldürülenlerin yabancı kimseler olmadığını,
aksine yezid’in onun adıyla (hilafet unvanıyla)
Müslümanlara hükmettiği kimsenin (yani Resulullah’ın)
âilesi ve evlatları olduğunu anlamış oldu.
Kerbela esirleri, İmam Seccad ve Hz. Zeynep (a.s)’ın
hararetli ve halkı etkileyici konuşmaları neticesinde
Yezid’in elinden kurtulup asıl vatanları olan
Medine’ye doğru hareket ettiler. Ama zulüm ve sitem
hükümeti öylece devam etti. İmam Seccad (a.s)’ın
ömrünün sonuna dek Yezid’den sonra, Muaviye bin Yezid,
Mervan bin Mervan ve Velid bin Abdulmelik isminde dört
şahıs da hilafet ve hükümet makamında oturdular.[13]
Bu karanlık ve uzun süre içerisinde müslümanların
camiası zulüm ve cinayetle dolu idi. Medine halkının
katliamı, oradaki müslümanların namuslarına dokunma,
Allah’ın evi Ka’be’nin tahrip edilmesi, Kumeyl bin
Ziyad[14],
Said bin Cubeyr[15]
ve Kanber’in
[16] şehit edilme vakıaları
o zulüm ve cinayetlerden birer örnektirler.
İmam Seccad (a.s) Kerbela mirasçısı ve yadigarı idi.
Can yakıcı üzüntü ve zahmetleri tahammül etmekle
sürekli olarak o şehitlerin anılarını canlı tutmaya
çalışıyordu. Uygun fırsatlarda yürek yakan
ağlamalarıyla Aşura musibetinin ne kadar büyük
olduğunu açıklıyordu. Dua kalıbında da en iyi ahlakî
ve terbiyetî programları halka sunuyordu. İmam Seccad
(a.s)’ın en önemli duaları, çok değerli “Sahifet’üs-
Seccadiyye” adlı kitapta bir araya toplanmıştır. Onun
diğer duaları da ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve
altıncı Sahifet’üs- Seccadiyye’lerde nakledilmiştir.[17]
Sahifet’üs- Seccadiyye, Ehl-i Beyt (a.s) mektebinin en
önemli kaynak kitaplarından sayılmaktadır. Eskiden
beri muhakkik ve araştırmacılar tarafından pek çok
tercüme ve şerhler bu kitaba yazılmıştır. Öyle ki bir
çok dillere çevrilmiş ve yüzlerce şerh ve izahlar bu
kitaba yazılmıştır.[18]
Nihayet o mazlum İmam (a.s), İmam Sadık (a.s)’ın
buyurduğuna göre babası İmam Hüseyin (a.s)’dan 35 yıl
sonra hicri 95’de 57 yaşında vefat etmiştir.[19]
Şeyh Mufid ve Şeyh Tusi, İmam Seccad (a.s)’ın bu
dünyadan göçme gününü Muharrem ayının yirmi beşi
bilmişlerdir.[20]
Şeyh Abbas-i Kummî de Kurrat’ul- Basire kitabında bu
görüşü kabul etmiştir. Abdurrazzak Mukarrem ise diğer
dört kavli de yani İmam (a.s)’ın Muharrem ayının 12.
veya 18. veya 22. veya 23. günlerinde dünyadan
göçtüğünü kendi kitabında getirmiştir.[21]
Allame Meclisi de şöyle diyor:
Genel nakledilmiş olan birçok güvenilir hadislerden
İmam Seccad (a.s)’ın zehirle şehit edildiği
anlaşılmaktadır. İbn-i Babaveyh ve bir grup diğer
kimselere göre Velid bin Abdulmelik o hazreti
zehirletmiştir; bazılarına göre ise Hişam bin
Abdulmelik onu zehirleterek şehit etmiştir.[22]
Şeyh Mufid, İmam Seccad (a.s)’ın on beş çocuğu
olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir:
Muhammed, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin
Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer,
Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.[23]
Onların arasından “Bakır” lakabıyla meşhur olan
Muhammed (a.s) Şiilerin beşinci İmam’ı olmuştur. İmam
Seccad (a.s)’ın kutsal mezarı ise Baki mezarlığında
amcası İmam Hasan (a.s)’ın kenarında yer almıştır.[24]