Ehl-i Beyt (a.s)

 

14 Masumu Tanıyalım

1. Hz. Muhammed (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun)

2. Hz. Ali (Allah’ın selâmı ona olsun)

3. Hz. Fatıma (Allah’ın selâmı ona olsun)

4. Hz. Hasan (Allah’ın selâmı ona olsun)

5. Hz. Hüseyin (Allah’ın selâmı ona olsun)

6. Hz. Zeynelabidin (Allah’ın selâmı ona olsun)

7. Hz. Muhammed Bakir (Allah’ın selâmı ona olsun)

8. Hz Cafer Sadik (Allah’ın selâmı ona olsun)

9. Hz. Musa Kazim (Allah’ın selâmı ona olsun)

10. Hz. Ali Er-Rıza (Allah’ın selâmı ona olsun)

11. Hz. Muhammed Taki (Allah’ın selâmı ona olsun)

12 Hz. Ali Naki. (Allah’ın selâmı ona olsun)

13. Hz. Hasan Askeri (Allah’ın selâmı ona olsun)

14. Hz. Mehdi (Allah’ın selâmı ona olsun)

 

 

İMAM SECCAD (A.S)’IN HAYATI

F.Altan

İmam Seccad (a.s) on iki İmamlar silsilesinin dördüncüsüdür. Meşhur kavle göre Hicri 38. Yılın şaban ayının beşinci günü Medine şehrinde doğmuştur.[1]
Elbette Şeyh Mufid, Şeyh Tusî ve İbn-i Şehraşub gibi büyük alimler İmam Seccad (a.s)’ın Cumad’el-ulanın 15. gününde doğmuş olduğunu söylemişlerdir.[2]
İmam Seccad (a.s)’ın değerli babası Hüseyin bin Ali bin Ebi Talip’tir. Değerli annesi ise Sasanî padişahlarından 3. Yezdgerd’in kızı Şehribanu’dur.[3]
Künyesi Ebu Muhammed, Ebu'l-Hasan'dır. Bazı lakapları ise Zeyn’ul-Abidin, Seyyid’ul-Abidin, Zeki, Emin, Zu’s-Sefinat ve Seccad’dır.[4]
İmam Seccad (a.s), hayatının iki yılını Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ın hilafeti döneminde, on yılını amcası İmam Hasan (a.s)’ın zamanında, on bir yılını da babası İmam Hüseyin (a.s)’ın hizmetinde geçirmiştir.[5]
Hicretin 60. yılında Yezid için biat istenildiğinde babası ve akrabalarıyla birlikte Mekke’ye azimet ederek Yezid’e biat etmekten kaçındılar.
Nihayet hükümet memurlarının onları takip etmesi bir taraftan, Kufe halkının onları davet etmesi de bir taraftan o hazretin âilesinin Kufe’ye doğru hareket etmelerine sebep oldu.
Ama Kufelilerin vefasızlığı ve Yezid ordusunun saldırısı onların hareketini Kerbela topraklarında durdurdu. Muharrem ayının onuncu gününde İmam Hüseyin (a.s)’ın yaranları ile Yezid ordusu arasında savaş vuku buldu.
İmam Seccad (a.s) şiddetli bir şekilde hastalandığından dolayı Aşura günü bu kanlı savaşa katılamadı. Ama o günde babasının, kardeşlerinin, amcalarının ve birlikte olduğu kadınlar hariç bütün dostlarının şehit edildiklerine şahit oldu. İmam Hüseyin (a.s)’ın şahadete erişmesiyle imamet ve halkı hidayet etme sorumluluğu onun üzerine yüklenmiş oldu.
*İmam Seccad (a.s)’ın imametinin başlangıcı, onun Kerbela’da esir düşmesiyle aynı zamanda idi. İmam Seccad (a.s)’ı Kerbela’dan Kufe’ye götürdüklerinde boynuna lâleler vurup ellerini kelepçelemişlerdi.[6]
Kufe valisi ibn-i Ziyad (lanetullahi aleyh) İmam (a.s)’ı görünce; “Bu kimdir?” diye sordu. Cevabında; “Ali bin Hüseyin’dir” dediler.
Bunun üzerine İbn-i Ziyad; “Allah, Ali bin Hüseyin’i öldürmedi mi?” dediğinde İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Benim, Ali bin Hüseyin isminde kardeşim vardı, onu (Allah değil) halk öldürdü.
İbn-i Ziyad: “Hayır, Allah onu öldürdü.” dedi.
İmam (a.s): “Allah ölümleri vaktinde canları alır.”[7] buyurdu.
İbn-i Ziyad: “Bana cevap vermeye cüret mi ediyorsun? Hadi onu götürün boynunu vurun.” diye emretti.
Bu esnada İmam Seccad (a.s)’ın halası Zeynep İbn-i Ziyad’ın bu sözünü duyunca şöyle buyurdu: “Ey İbn-i Ziyad! Şüphesiz sen bizden kimseyi baki bırakmadın, eğer onu öldürmeye karar almış isen o halde beni de onunla birlikte öldürmelisin.”
İmam Seccad (a.s) halası Zeyneb’e; “Halacığım! Sen biraz sabret de ben onunla konuşayım.” dedi. Sonra İbn-i Ziyad’a dönerek şöyle buyurdu:

“Ey İbn-i Ziyad! Beni ölümle mi tehdit ediyorsun? Ölümün bizim için adet, şahadetin de kerametimiz (yücelik vesilemiz) olduğunu bilmiyor musun?”
Bu sırada İbn-i Ziyad, Ali bin Hüseyin (İmam Zeyn’ul- Abidin -a.s-) ve âilesini ulu caminin yanındaki bir eve götürmelerini emretti.[8]
Kısa bir süreden sonra Peygamber âilesini, Yezid’in hükümet merkezi olan Şam’a doğru hareket ettirdiler. Esirler kafilesini eli bağlı olarak Yezid’in sarayına götürdüklerinde İmam Seccad (a.s)’ın Yezid’e karşı ilk sözü şu oldu:

“Ey Yezid! Seni Allah’a ant veriyorum söyle; eğer Resulullah (s.a.a) bizi bu halde görmüş olursa sence ne yapar?!”
Yezid, İmam (a.s)’ın bu sözü karşısında bir cevap bulamayınca, esirlerin zincir ve iplerinin çözülmesini emretti.[9]
İşte İmam (a.s)’ın bu sözü, halası Zeyneb’in ateşli konuşmasına bir zemin oluşturdu. Yezid kendi sarayında mağlup olmakla karşılaşınca, genel bir toplantıda kendi zafer ve galibiyetini Şamlılara göstermek istedi. İşte bundan dolayı halkın, ulu camide toplanmasını emretti.
Sonra caminin hatibine, minberin üzerinde İmam Hüseyin ve babası Hz. Ali (a.s) hakkında çirkin laflar söylemesini emretti. Cami hatibi de onun dediği gibi yaptı.
Onun saçma-sapan sözlerini duyan İmam Seccad (a.s) artık dayanamayıp yüksek bir sesle şöyle buyurdular:

“Ey hatip! Vay senin haline! Sen mahluku hoşnut etmek için Allah’ın gazabını kazandın. Öyleyse ateşte kendine bir yer hazırla.”
Sonra İmam Seccad (a.s) Yezid’den, minbere çıkarak Allah’ın rızasına sebep olacak bir takım sözler söylemesi için izin istedi. Yezid izin vermemede direnmesine rağmen nihayet halkın ısrarlı isteği karşısında İmam Seccad (a.s)’a konuşma izni verdi. İmam (a.s) minbere çıkarak çok etkileyici bir konuşma yaptı. Allah’a hamd, Peygambere ve âl’ine salat ve selamdan sonra şöyle buyurdular:
“... Ey insanlar topluluğu! Kim beni tanımışsa tanımıştır, kim de tanımamışsa şimdi ben kendimi ona tanıtıyorum; ben, Mekke ve Safa’nın oğluyum; ben, (insanların arasından) seçilmiş olan Muhammed’in oğluyum,... ben, Fatımat’uz-Zehra’nın oğluyum; ben, Hadicet’ul-Kubra’nın oğluyum; ben, zulümle öldürülenin oğluyum; ben, başı boynundan kesilenin oğluyum; ben, susuz olarak can verenin oğluyum; ben, bedeni Kerbela toprağına serilenin oğluyum; ben, sarığı ve cüppesi çalınanın oğluyum...”[10]
Yezid halkın ayaklanmasından korktuğundan dolayı müezzine ezan okumasını emretti. Müezzin İmam Seccad (a.s)’ın sözünü keserek; “Allah-u Ekber, Allah-u Ekber” demeye başladı. İmam (a.s) da; “Allah’tan daha büyük bir şey yoktur” buyurdu. Müezzin; “Eşhed-u en lâ ilâhe illâllah” dediğinde, İmam (a.s); “Derim, etim, ve kanımla buna (Allah’tan başka bir ilah olmadığına) tanıklık ederim”[11] Müezzin; “Eşhed-u enne Muhammed’er- Resulullah” dediğinde İmam (a.s) minberin üzerinden Yezid’e hitaben şöyle buyurdu:
“Ey Yezid! Bu Muhammed senin ceddin (deden) mi yoksa benim ceddim mi? Eğer; “Benim ceddimdir” dersen, apaçık yalan söylemiş olursun. Ama eğer; “Senin ceddindir” demiş olur isen o halde neden babamı öldürdün? Neden onun âilesini ve beni esir aldın?!”
İmam (a.s) sonra şöyle buyurdu:
“Ey millet! Acaba sizin aranızda, babası ve ceddi Resulullah (s.a.a) olan bir kimse var mıdır?” İmam (a.s)’ın bu sözüyle halkın ağlama sesleri yükseldi.”[12]
İmam Seccad (a.s) bu etkileyici ve hararetli konuşmasıyla Ehl-i Beyt (a.s)’ın makam ve menziletini halka tanıtmış oldu. İşte böylece Şam halkı, Kerbela’da öldürülenlerin yabancı kimseler olmadığını, aksine yezid’in onun adıyla (hilafet unvanıyla) Müslümanlara hükmettiği kimsenin (yani Resulullah’ın) âilesi ve evlatları olduğunu anlamış oldu.
Kerbela esirleri, İmam Seccad ve Hz. Zeynep (a.s)’ın hararetli ve halkı etkileyici konuşmaları neticesinde Yezid’in elinden kurtulup asıl vatanları olan Medine’ye doğru hareket ettiler. Ama zulüm ve sitem hükümeti öylece devam etti. İmam Seccad (a.s)’ın ömrünün sonuna dek Yezid’den sonra, Muaviye bin Yezid, Mervan bin Mervan ve Velid bin Abdulmelik isminde dört şahıs da hilafet ve hükümet makamında oturdular.[13]
Bu karanlık ve uzun süre içerisinde müslümanların camiası zulüm ve cinayetle dolu idi. Medine halkının katliamı, oradaki müslümanların namuslarına dokunma, Allah’ın evi Ka’be’nin tahrip edilmesi, Kumeyl bin Ziyad[14], Said bin Cubeyr[15] ve Kanber’in [16] şehit edilme vakıaları o zulüm ve cinayetlerden birer örnektirler.
İmam Seccad (a.s) Kerbela mirasçısı ve yadigarı idi. Can yakıcı üzüntü ve zahmetleri tahammül etmekle sürekli olarak o şehitlerin anılarını canlı tutmaya çalışıyordu. Uygun fırsatlarda yürek yakan ağlamalarıyla Aşura musibetinin ne kadar büyük olduğunu açıklıyordu. Dua kalıbında da en iyi ahlakî ve terbiyetî programları halka sunuyordu. İmam Seccad (a.s)’ın en önemli duaları, çok değerli “Sahifet’üs- Seccadiyye” adlı kitapta bir araya toplanmıştır. Onun diğer duaları da ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci ve altıncı Sahifet’üs- Seccadiyye’lerde nakledilmiştir.[17]
Sahifet’üs- Seccadiyye, Ehl-i Beyt (a.s) mektebinin en önemli kaynak kitaplarından sayılmaktadır. Eskiden beri muhakkik ve araştırmacılar tarafından pek çok tercüme ve şerhler bu kitaba yazılmıştır. Öyle ki bir çok dillere çevrilmiş ve yüzlerce şerh ve izahlar bu kitaba yazılmıştır.[18]
Nihayet o mazlum İmam (a.s), İmam Sadık (a.s)’ın buyurduğuna göre babası İmam Hüseyin (a.s)’dan 35 yıl sonra hicri 95’de 57 yaşında vefat etmiştir.[19] Şeyh Mufid ve Şeyh Tusi, İmam Seccad (a.s)’ın bu dünyadan göçme gününü Muharrem ayının yirmi beşi bilmişlerdir.[20] Şeyh Abbas-i Kummî de Kurrat’ul- Basire kitabında bu görüşü kabul etmiştir. Abdurrazzak Mukarrem ise diğer dört kavli de yani İmam (a.s)’ın Muharrem ayının 12. veya 18. veya 22. veya 23. günlerinde dünyadan göçtüğünü kendi kitabında getirmiştir.[21]
Allame Meclisi de şöyle diyor:
Genel nakledilmiş olan birçok güvenilir hadislerden İmam Seccad (a.s)’ın zehirle şehit edildiği anlaşılmaktadır. İbn-i Babaveyh ve bir grup diğer kimselere göre Velid bin Abdulmelik o hazreti zehirletmiştir; bazılarına göre ise Hişam bin Abdulmelik onu zehirleterek şehit etmiştir.[22]
Şeyh Mufid, İmam Seccad (a.s)’ın on beş çocuğu olduğunu söylemiştir. Onların isimleri şöyledir: Muhammed, Abdullah, Hasan, Hüseyin, Ömer, Hüseyin Esğer, Abdurrahman, Süleyman, Ali, Muhammed Esğer, Hadice, Fatıma, Aliyye, Ümm-ü Gülüsüm.[23]
Onların arasından “Bakır” lakabıyla meşhur olan Muhammed (a.s) Şiilerin beşinci İmam’ı olmuştur. İmam Seccad (a.s)’ın kutsal mezarı ise Baki mezarlığında amcası İmam Hasan (a.s)’ın kenarında yer almıştır.[24]

 

 

 


 

[1] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 285.

[2] - Tevarih’un- Nebi ve’l-âl, s. 28.

[3] - Kafi, c. 1, s. 66; Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 176.

[4] - Menakıb-ı İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 175; Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 286.

[5] - İrşad, c. 2, s. 137.

[6] - Emali-yi Tusî, s. 91.

[7] - Zümer/42.

[8] - Lühuf, s. 200-202.

[9] - a.g.e, s. 213.

[10] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 168.

[11] - Bihar, c. 45, s. 139.

[12] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 168 ve 169.

[13] - Menakıb-i İbn-i Şehraşub, c. 4, s. 175 ve 176.

[14] - Tehzib’ut- Tehzib, c. 4, s. 600.

[15] - İhtisas, s. 205.

[16] - İrşad, c. 1, s. 328.

[17] - Ez-Zeria, c. 15, s. 20 ve 21.

[18] - Bkz. Ez-Zeria, c. 4, s. 111; c. 13, s. 345; c. 16, s. 138.

[19] - Kafi, c. 1, s. 468.

[20] - Mesar’uş-Şia, s. 45; Tehzib, c. 6, s. 77.

[21] - El-İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), s. 417.

[22] - Cela’ul-Uyun, s. 841.

[23] - İrşad, c. 2, s. 155.

[24] - Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 294.

 
 

 

Anasayfa - Online Shop -Site Yardımı

 

Ahlul-Bait Digital Islamic Library  Project

Österreich
Powered by Paragonxx

WEB Solutions

 © 2005-2007 |