|
|
|
|
KISACA
İMAM HASAN
(A.S)’IN HAYATI
İmam Ali ve Hz. Fatıma (aleyhima’s- selam)’ın ilk
çocuğu olan İmam Hasan (a.s), hicretin üçüncü yılında
Ramazan ayının on beşinci günü Medine şehrinde dünyaya
geldi.[1]
Künyesi “Ebu Muhammed”[2]
lakapları ise “Seyyid”, “Sibt”, “Hüccet”, “Taki”, “Zeki”,
“Mucteba”, “Zahid”, “Emir” ve “Veli”dir.[3]
İmam Hasan (a.s) 7 yıl Hz. Peygamber (s.a.a)’in
döneminde, 30 yıl da Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın
döneminde yaşamıştır.[4]
İmam Hasan (a.s), hicretin 40. yılında, Hz. Ali (a.s)’ın
şahadetinden sonra , Müslümanların isteği üzerine
onların önderliğini üstlenerek[5]
kendi valilerini çeşitli şehirlere gönderdi.[6]
Beni Ümeyye’nin eski dönemlerden beri Beni Haşim’e
karşı kini vardı, bundan dolayı hilafeti İmam Hasan’ın
elinden çıkarıp kendi ellerine almak için planlar
düzenlediler. Bu maksatla, Muaviye, İmam Hasan’ın
hükümetinin yıkılmasına zemin hazırlamak için çeşitli
şehirlere casuslar gönderdi[7]
Kendisi de Irak’a ordu çıkarmak için harekete geçti.[8]
İmam Hasan (a.s), Muaviye’nin girişimlerinden haberdar
olunca, ilk önce bir kaç defa Muaviye’yi uyardı. Sonra
Muaviye’ye karşı koymak için büyük bir orduyla savaşa
hazırlandı.
Muaviye, İmam Hasan (a.s)’ın ordusuyla karşılaşmadan
önce hileye başvurdu. Muaviye İmam (a.s)’ın ordusunu,
ruhi açıdan taz’if etmek için bir taraftan yalan yere
İmam (a.s)’la barış yapma şayiasını dillere saldı;
diğer taraftan da büyük bir para ve makam vadeleriyle
İmam Hasan (a.s)’ın ordusunun komutanlarını kendi
saflarına çekmeye başladı. Onlar da biri birinin
ardıca Muaviye’nin ordusuna katıldılar.
İmam Hasan (a.s)’ın yaranları arasında hıyanete
başvuranlar da oldu... Hazretin çadırına saldırıp o
çadırı parçaladılar, abasını üzerinden kaptılar,
ayağının altındaki kilimi bile çekip çıkardılar,
kılıçla bacağını yaraladılar.[9]
İmam (a.s), ordusunu o şekil ve yaranlarını da perişan
bir vaziyette görünce, Müslümanlar arasında bundan
daha fazla ihtilaf çıkmaması ve Şiilerin öldürülmemesi
için bir takım şartlarla Muaviye’nin barış teklifini
kabul etti.
İbn-i Hallakan’ın naklettiğine göre, barış antlaşması,
hicri 41’in Rabi’ul Evvel ayının 25’inde gerçekleşti.[10]
Barışın önemli şartları şunlardı:
1- Muaviye kendisini Emir’ul Muminin tanıtmayacaktır.[11]
2- Hz. Ali’ye sebbetmeyecektir.[12]
3- Şiilerin canı, malı ve namusu emniyette olacaktır.[13]
4- Şiilerden hak sahibinin hakkı, kendilerine
verilecektir.[14]
5- Muaviye, hiçbir kimseyi kendi yerine halife tayin
etmeyecektir.[15]
Barış maddelerinde de görüldüğü gibi İmam Hasan (a.s)
Muaviye’yi gasip tanıtmanın yanı sıra fitne ateşini de
söndürdü; o günün İslamî toplumunu dağınıklık ve yok
olmaktan kurtardı ve Şiilerin hakkını korumuş oldu.
Bu barışın en büyük faydalarından biri de hakkı
batıldan ayırt etmekti; ne hak batıl olarak tanındı,
ne de batıl hak olarak. İmam (a.s) kendi ameliyle,
Muaviye’nin batıl bir mevzide durmuş olduğunu ve
hilafetin, Resulullah ( s.a.a)’in tertemiz vasilerinin
hakkı olduğunu, fakat hile ve zorbalıkla yöneticilik
yapmak istemediklerini halka anlattı. Bu tavır Kerbela
kıyamında da takip edildi.
* *
*
Barış antlaşması yapıldıktan sonra, bir grup insanlar
İmam Hasan (a.s)’ın bu önemli ve hikmetli işinin
önemini anlayamadıklarından dolayı onu tenkit etmeye,
ona iftira bulunmaya ve ağır laflar demeğe başladılar.[16]
İmam (a.s) onların cevabında şöyle buyurdular:
“Acaba ben, Allah Teala’nın, yaratıklarına olan
hücceti değil miyim?... Acaba Resulullah sallallah’u
aleyhi ve alihi vesellem, benim ve kardeşim hakkında;
“Hasan ve Hüseyin, kıyam etseler de etmeseler de
İmamdırlar” diye buyurmamış mıdır?... Eğer ben bu işi
yapmaz olsaydım yeryüzünde Şiilerimizden bir kişi dahi
baki kalmazdı, hepsi öldürülürdü.”
[17]
* *
*
İmam Hasan (a.s), zahiri hilafeti Muaviye’ye
bıraktıktan sonra Kufe’yi terk edip Medine’ye döndü.[18]
Orada İslamî ilimleri halka öğretmek ve onu yaymakla
meşgul oldu.
Ama Muaviye kendi hilelerinden vazgeçmedi; daha işinin
başında barış maddelerini ayak altına aldı.[19]
Muaviye, hilafetin kendi ailesinde sürekli baki
kalacağına mutmain olması için İmam Hasan’ı öldürmeyi
kararlaştırdı. Şeytani planını uygulamak için dört
defa İmam (a.s)’ı zehirletti.[20]
Muaviye son defasında, İmam’ın eşi olan Eş’âs kızı
Ca’de’nin vasıtasıyla çok tesirli bir zehirle İmam (a.s)’ı
zehirletti.[21]
İmam Hasan (a.s), o kalleşçe amelin neticesinde mide
kanamasına duçar oldu, rengi değişti ve o halde şöyle
buyurdu: “Bir kaç kez beni zehirlediler, ama bu
dördüncüsü kadar acı görmedim.”
[22]
Cünade şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın vefat etmesine sebep olan o
hastalığında onun huzuruna vardım, önünde bir leğen
gördüm, Muaviye’nin (la’nehullah) ona içtirdiği zehir
neticesinde ağzından gelen kan pıhtılarını o leğenin
içerisine atıyordu. Hazrete; “Ey mevlam! Neden kendini
tedavi etmiyorsun?” dediğimde buyurdular ki: “Ölümü
ne ile tedavi edeyim?” Bu sözü duyunca “İnna
lillah ve inna ileyhi raciun” dedim.[23]
* *
*İmam Hasan (a.s), hicretin 50. yılında 47 yıl
yaşadıktan sonra[24]
o zehir neticesinde şahadete erişti... İmam (a.s)’ın
mutahhar cenazesini, cenaze namazı merasiminden sonra
Resulullah’ın kabrini ziyaret etmesi[25]
veya orada defnetmeleri
[26] için oraya doğru
götürdüler.[27]
Sa’lebet bin Malik şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini teşyi edenler o kadar
çoktu ki, bir iğne atsaydın yere düşmezdi.[28]
Beni Ümeyye bu olaydan haberdar olunca Peygamber (s.a.a)’in
ciğer paresini teşyi edeceklerine ve onun mübarek
na’şına saygı duyacaklarına, onun dedesinin (Peygamber’in)
yanında defnedilmesine mani oldular. Aişe de bir
katıra binerek onları destekledi.[29]
İbn-i Şehraşub da şöyle diyor:
İmam Hasan (a.s)’ın cenazesini ok yağmuruna tuttular,
sonradan 70 ok İmam (a.s)’ın bedeninden çıkardılar.[30]
İmam Hüseyin (as), kardeşi İmam Hasan (a.s)’ın
vasiyeti üzerine Beni Ümeyye ile savaşmaktan kaçındı
ve İmam (a.s)’ın cenazesini Baki mezarlığına götürüp
orada defnetti.[31]
İmam Hasan (a.s)’ın şahadet gününün tarihi hakkında
ihtilaf vardır. Şeyh Mufid ve Kef’âmî, İmam Hasan (a.s)’ın,
Sefer ayının yedisinde şahadete eriştiğini yazıyorlar.[32]
Şeyh Abbasi Kummî, “Kurret’ul- Basire” risalesinde bu
görüşü kabul etmiştir. İbn-i Şehraşub da Sefer ayının
28. gününü İmam Hasan (a.s)’ın şahadet günü
bilmektedir.[33]
Şeyh Kuleynî ve Hazzaz-i Kummî de İmam Hasan (a.s)’ın
Sefer ayının sonlarında şehit olduğunu söylüyorlar.[34]
İmam
Hasan (a.s)’ın on üç[35],
on beş[36]
veya on altı[37]
çocuğu olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazılarının
isimleri şunlardır: İmam Bakır (a.s)’ın annesi olan
Fatıma[38],
amcaları İmam Hüseyin (a.s)’ın yanında şahadete erişen
Kasım, Abdullah ve Amr.[39]
- Menakıb-i İbn-i Şehraşub,
c.3, s.192.
- Tarih-i Ehl’ul-Beyt, s.74.
- Müruc’uz- Zeheb, c.3, s.4.
- Fusul’ul-Muhimme, s.161.
- Şerh-i Nehc’ül-Belağa, İbn-i
Ebi’l- Hadid, c.16, s.38-41. Müruc’uz- Zeheb, c.3,
s.9.
- Vefeyat’ul-A’yan, c.2,
s.66.
- İlel’uş- Şerayi, s.212.
Tezkiret’ul-Havas, s.206.
- İrşad-ı Mufid, c.2, s.14.
Fusul’ul-Muhimme, s.163.
- Ensab’ul-Eşraf, c.3, s.42.
-
Tuhaf’ul-Ukul, s.635, İmam Bakır’ın Ahvel’e Öğütleri
bölümünde.
- İlel’uş- Şerayi, c.1,
s.221.
- Tarih-i Taberi, c.4, s.126.
- Şerh-i Nehc’ül-Belağa-i
İbn-i Ebi’l-Hadid, c.16, s.15.
- Kifayet’ul-Eser, s.226.
- İlel’uş- Şerayi, c.1,
s.225. Avalim, c.16, s.287.
- Tezkiret’ul-Havass, s.213.
- Tezkiret’ul-Havass, 213.
- İrşad, c.2, s.17 ve 19.
- Kafi, c.1, s.461.
Kifayet’ul-Eser, s.229.
- Menakıb-i İbn-i Şehraşub,
c.3, s.192.
- Fusul’ul-Muhimme, s.116.
|
|
|
|
| |