Ehl-i Beyt (a.s)

 

14 Masumu Tanıyalım

1. Hz. Muhammed (Allah’ın salat ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun)

2. Hz. Ali (Allah’ın selâmı ona olsun)

3. Hz. Fatıma (Allah’ın selâmı ona olsun)

4. Hz. Hasan (Allah’ın selâmı ona olsun)

5. Hz. Hüseyin (Allah’ın selâmı ona olsun)

6. Hz. Zeynelabidin (Allah’ın selâmı ona olsun)

7. Hz. Muhammed Bakir (Allah’ın selâmı ona olsun)

8. Hz Cafer Sadik (Allah’ın selâmı ona olsun)

9. Hz. Musa Kazim (Allah’ın selâmı ona olsun)

10. Hz. Ali Er-Rıza (Allah’ın selâmı ona olsun)

11. Hz. Muhammed Taki (Allah’ın selâmı ona olsun)

12 Hz. Ali Naki. (Allah’ın selâmı ona olsun)

13. Hz. Hasan Askeri (Allah’ın selâmı ona olsun)

14. Hz. Mehdi (Allah’ın selâmı ona olsun)

 

 

İmam Cevad(as)’ın Hayatı

F.Altan

Doğumu

Ehl-i Beyt İmamlarından sekizinci İmam olan Hz. İmam Rıza'nın (a.s) ömründen 40 küsur yıl geçiyordu. Ama henüz İmam'ın evladı yoktu. Bu mesele Şiileri endişelendiriyordu. Çünkü Peygamber (s.a.a) ve İmamlar' dan (a.s) nakledilen rivayetlere göre, dokuzuncu İmam sekizinci İmam'ın oğlu olacaktı. Bu yüzden, Allah-u Teala'nın İmam Rıza'ya (a.s) bir erkek çocuk bağışlamasının çetin bir bekleyişi içindeydiler, hatta bazen İmam'ın huzuruna gidiyorlar ve Allah-u Teala'nın kendisine bir erkek çocuk lütfetmesi için dua etmesini istiyorlardı ve İmam (a.s) onlara teselli veriyor ve şöyle buyuruyorlardı:

"Allah-u Teala bana öyle bir oğul verecek ki, benim varisim ve benden sonraki İmam olacaktır."

Nihayet H.K. 195. yılı Recep ayının onunda İmam Muhammed Takî (a.s) dünyaya geldi. O Hazretin akı "Muhammed" ve künyesi "Ebu Cafer" ve en meşhur lakabları "Takî" ve "Cevad" dır.

İmam'ın doğumu Şia toplumu için sevindirici ve onları iman ve inançlarının sağlamlaşmasına sebep olmuştu. Çünkü İmam'ın doğumunun gecikmesi, bazı şiilerin şüpheye düşmelerine yol açabilirdi. Bu şüpheler İmam'ın doğumuyla yok oldu.

İmam Cevad'ın (a.s) annesinin adı" "Sebike"dir ve İmam Rıza (a.s) bu hanıma "Heyzaran" adını vermişti. Bu hanım Resulullah'ın (s.a.a) eşi "Mariyet'ul Kıpti"nin aşiretinden ve ahlak açısından kendi asrının en üstün kadınlarındandı. Peygamber (s.a.a) bir rivayetinde onu "Hayret'ul-İma'" yani cariyelerin en üstünü diye adlandırmıştır. ve İmam Musa b. Cafer (a.s) yıllar önce bu hanımın İmam Rıza'nın (a.s) evine geleceğini ve bazı özelliklerini bildirmiş ve ashaplarından "Yezid b. Selit" vasıtasıyla ona selam göndermişlerdir.

İmam Rıza (a.s)'ın kız kardeşi "Hakime" der ki:
"İmam Muhammed Takî (a.s)'ın doğumunda kardeşim benden "Heyzeran"ın yanında olmamı istedi. Bebek, doğumunun üçüncü gününde gözlerini semaya doğru açtı, sağa ve sola baktı ve dedi: "Eşhedu en lâ ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammed'en Resulullah" Ben böyle şaşırtıcı bir olayı görünce korkarak kalktım, kardeşimin huzuruna gittim ve gördüğüm şeyleri arzettim. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Bundan sonra Ondan göreceğiniz hayret verici olaylar, şimdiye kadar gördüklerinizden daha fazla olacaktır."
"Ebu Yahya San'ani" diyor ki: "İmam Rıza'nın (a.s) huzurundaydım, küçük bir bebek olam İmam Cevad'ı (a.s) O'nun yanına getirdiler, İmam (a.s): "Bu öyle bit mevlud (çocuk) ki O'ndan daha kutlusu Şia için dünyaya gelmemiştir."
İmam (a.s)'ın böyle buyurmasının sebebi önceden değindiğimiz konulardan dolayı olabilir. Çünkü Şiiler İmam Rıza'nın (a.s) yerine geçecek kimse yok diye endişeleniyorlardı. İmam Cevad'ın doğumu bu endişeyi giderdi ve onları şüpheye düşmekten kurtardı.
Nevfeli diyor ki: İmam Rıza (a.s) Horasan'a yolculuğa çıktığı zaman O'na: "Bana bir emir ve buyruğunuz var mı?" dedim.
İmam (a.s): "Benden sonra evladım "Muhammed"e uy. Çünkü ben geri dönmeyeceğim bir yolculuğa çıkıyorum." buyurdular.
İmam Rıza (a.s)ın katibi olan Muhammed b. Ebi İbâd şöyle der: "İmam (a.s), oğlu Muhammed'i künyesiyle anardı ve İmam Cevad'dan (a.s) mektup geldiği zaman: "Ebu Cafer (a.s) yazmıştır..." buyuruyordu.
İmam Rıza (a.s)'ın emriyle Ebu Cafer'e (a.s) mektup yazdığım zaman, O'na saygı ve ihtiramla hitap ederdi. İmam Cevad'dan (a.s) gelen mektuplar fevkalade güzel ve fasihti."
Yine Muhammed b. Ebi İbad, İmam Rıza'dan (a.s) şöyle buyurduğunu duydum der: "Benden sonra Ebu Cafer benim vasim ve ailem arasında vekilim olacaktır"
Muammer b. Hellad söyler ki, İmam Rıza (a.s) kendisine bir meseleyi sorduklarında şöyle buyurdu: "Bu meseleyi benden duymaya ne gerek var? Ben zaten Ebu Cafer'i kendi yerime tayin etmişim, O benim vasimdir. Biz öyle bir aileyiz ki, evlatlarımız –hakikat, maarif ve ilimleri- tamamıyla babalarından miras alırlar." (Yani ilim ve imamet makamı bütünüyle önceki İmam'dan sonraki İmama geçer; onların diğer evlatlarına geçmez).
Hayrani, babasından şöyle nakleder: Horasan'da İmam Rıza'nın (a.s) yanında idim. Birisi O Hazretten; "Eğer başınıza bir şey gelecek olursa –sizden sonra kime müracaat etmemiz gerekir?" diye sordu.
İmam (a.s); "Oğlum Ebu Cafer'e" buyurdular.
İmam Rıza (a.s) soruyu soran şahısın İmam Cevad (a.s)'ın yaşını yeterli görmediğini ve bir çocuğun imamet gibi bir görevi nasıl üstlenebileceğine akıl erdiremediğini görünce şöyle buyurdular: "Allah-u Teala Hz. İsa (a.s)'ı nebi ve resul seçtiğinde, Hz. İsa (a.s) yaşça Ebu Cafer'den daha küçüktü."
Abdullah b. Cafer der ki: "Safvan b. Yahya ile birlikte İmam Rıza'nın (a.s) huzuruna gittik, o zaman üç yaşlarında olan İmam Cevad (a.s) da oradaydı. İmam'dan; "Eğer başınıza bir olay gelecek olursa vasiniz kimdir?" diye sorduk."
İmam (a.s) Ebu Cafer'i (a.s) göstererek: "Bu oğlumdur" dediler.
Biz, "Bu yaşta mı?!" diye hayretle sorduk.
İmam: "Evet bu yaşta; Allah-u Teala (c.c.) İsa (a.s)'ı kendine hüccet seçtiğinde üç yaşında dahi değildi." buyurdular.

İmameti

İmamet de Peygamberlik gibi Allah Teala'nın, seçkin ve liyakatli kullarına bağışladığı ilahî bir bağıştır. Bu bağışta yaş önemli değildir. Küçük yaştaki birisinin Peygamberlik ve imametinin mümkün olmadığını sananlar, bu kutsal ve ilahî görevi normal meseleler ile karıştırmış ve bunun imkânsız olacağını sanmışlardır. Oysaki durum böyle değildir. İmamet ve peygamberlik meselesi Allah-u Teala'nın isteğine bağlı olan bir meseledir. Allah Teala bu mevkii, böyle bir makama layık olan kullarına bağışlamaktadır. Bazen de bazı maslahatlardan dolayı Allah-u Teala bütün ilimleri küçük bir çocuğa bağışlayabilir veya onu küçük yaşta peygamberliğe veya imamet makamına atayabilir. Bunun hiçbir sakıncası yoktur.
Dokuzuncu İmam Hz. Cevad (a.s) sekiz veya dokuz yaşlarında yüce imamet makamına eriştiler. Mualla b. Muhammed diyor ki: "İmam Rıza (a.s) dünyadan göçtükten sonra, İmam Cevad'ı (a.s) gördüm ve şiilere anlatmak için O'nun boy ve biçimine dikkat ettim, bu sırada İmam (a.s) oturup buyurdular:
"Ey Mualla, Allah-u Teala imamette de peygamberlik gibi delil getirmiş ve "Küçük yaşta Yahya'ya peygamberlik verdik" buyurmuşlardır."
Muhammed b. Hasan b. Ammar diyor ki:
"Medine'de iki yıl boyunca Ali b. Cafer'in huzuruna gidiyordum ve kardeşi İmam Musa b. Cafer'den (a.s) duyduğu rivayetleri benim için söylüyor ve ben de yazıyordum. Bir gün Mescid-i Nebi'de onun yanında oturmuştum, o sırada İmam Cevad (a.s) içeri girdi. Ali b. Cafer ayakkabısız ve cübbesiz yerinden kalktı ve İmam'ın elini öperek ağırladı."
İmam: "Otur ey amca, Allah sana rahmet etsin" buyurdu.
Ali b. Cafer: "Efendim, siz ayakta olduğunuz halde ben nasıl oturayım?" dedi. Yerine döndüğü zaman, dost ve arkadaşları onu kınayıp; "Sen onun babasının amcası olduğun halde ona neden bu kadar saygı gösteriyorsun?" dediler.
Ali b. Cafer: "Susun, Allah-u Azze ve Celle (elini sakalına atarak) bu aksakallıyı imamet makamına layık görmeyip de bu delikanlıyı layık gördü ve onu imam kıldı; O'nun faziletini inkâr mı edeyim? Söylediğiniz şeylerden Allah'a sığınırım, ben O'nun kuluyum." dedi.
Ömer b. Ferec diyor ki: "İmam Cevad (a.s) ile Dicle nehrinin kenarında durmuştuk, ona dedim ki, şiileriniz sizin Dicle suyunun ağırlığını bildiğinizi iddia ediyorlar."
Buyurdular: "Acaba Allah-u Teala'nın Dicle suyunun ağırlığını bir sivrisineğe öğretecek kadar gücü var mı?"

—Evet Allah kadir'dir" dedim. Bunun üzerine:

—Ben, Allah'ın yanında sivrisinekten ve hatta mahlûkatının çoğundan daha değerliyim" buyurdular.

Ali b. Hisan-i vasiti diyor ki: (İmam (a.s)'ın yaşı küçük olduğundan) İmam (a.s)'a hediye etmek için yanıma birkaç tane oyuncak aldım! Huzurlarına gittim. Millet mesele soruyor, O da cevap veriyordu. Soruları bittikten sonra gittiler, onlardan sonra İmam da kalkıp gitti. Ben de peşlerine takıldım ve hizmetçisinin vasıtasıyla görüşmek için izin alıp içeri girdim ve selam verdim, selamıma cevap verdiler, ama üzgün görünüyorlardı, oturmama da müsaade etmediler, öne gittim ve oyuncakları yanına bıraktım, öfkeyle bana baktılar, oyuncakları fırlatıp:

"Allah beni oyun oynamak için yaratmamıştır, benim oyunla ne işim var!" buyurdular.
Ben oyuncakları aldım ve İmam'dan özür diledim, O da kabul edip affettikten sonra dışarı çıktım.

Evlenme Komplosu

İmam Rıza'nın (a.s) hayatını anlatırken demiştik ki, Abbasi halifesi Me'mun, halk arasında çıkan kargaşadan kurtulmak ve Alevilerin ayaklanmalarından korunmak, Şia ve İranlıların sevgisini kazanmak için, kendini Peygamber (s.a.a)in Ehl-i Beyt'ini sevenlerden göstermek ve İmam Rıza (a.s)'ya tahmil etmekle, ham maksadını ameli yapmaya ve hem de İmam (a.s)'ı yakından kontrol etmeye çalıştı.

Öte yandan Abbasoğulları, Me'mun'un bu hareketi ve hilafetin Abbasoğulları'ndan Alevilere geçme ihtimali sebebiyle oldukça kızgın ve öfkeliydiler. Bu yüzden ona muhalefet etmeye kalkıştılar. İmam (a.s), Me'mun tarafından zehirlenerek şehid edilince rahatlayıp sevindiler, yine Memun'a yöneldiler.
Me'mun, çok gizlice İmam (a.s)'ı zehirlemişti ve halkın bu cinayetten haberdar olmamasına çalışıyordu. Cinayetini örtbas etmek için kendisini üzüntülü ve yaslı gösteriyordu. Hatta üç gün İmam (a.s)'ın mezarının yanında kaldı, sadece ekmek tuz yedi, kendini yaslı olarak tanıttı. Fakat bunca ikiyüzlülüğüne rağmen yine de Aleviler, İmam (a.s)'ın katilinin Me'mun’dan başka birisinin olmadığını öğrendiler. Bundan dolayı çok rahatsız olup O'na karşı kin beslemeye başladılar. Me'mun, saltanatının yine tehlikede olduğunu görünce, bunun önünü almak ve bir çare bulmak için yeni bir düzen kurmaya başladı. İmam Cevad'a (a.s) güler yüz ve sevgi gösterip daha fazla faydalanmak için kızını İmam (a.s) ile evlendirdi ve veliahtlığı İmam Rıza (a.s)'a tahmil ederek elde etmek istediği istifadeleri bu yolla da elde etmeye çalıştı.
Bu maksatla hicri 204'üncü yılda, yani İmam Rıza (a.s)'ın şahadetinden bir yıl sonra, İmam Cevad'ı (a.s) Medine'den Bağdat'a getirtti ve kızı "Ümmü'l Fazl'ın nikahını O'na kıydı.
Reyyan b. Şebib der ki: "Abbasiler, Me'mun'un kızını İmam Cevad (a.s) ile evlendirme kararını öğrendikleri zaman, hükümetin Abbasilerin elinden çıkması ve İmam Rıza'nın (a.s) zamanındaki durumun tekrarlanmasından korktular! Bunun için Me'mun'un yanına gidip itiraz ettiler ve bu işten vazgeçmesi için O'na yemin verip: "...Sen uzak ve yakın geçmişte bizimle Aleviler arasında geçenleri ve senden önceki halifelerin onları sürgün ve tahkir ettiklerini bilmiyor musun? Biz bundan önce veliahtlığı Rıza'ya (a.s) bıraktığın için endişeleniyorduk, ama Allah o müşkülü halletti. Şimdi seni Allah'a yemin veriyoruz ki bizi tekrar üzme, bu evlilikten vazgeç, kızını uygun gördüğün Abbasilerden birisiyle evlendir" dediler.
Me'mun şöyle cevap verdi: "Sizlerle Aleviler arasında geçenlerin sebebi siz idiniz, insaflı düşünecek olursanız, onlar sizden daha çok liyakatlidirler... Rıza'nın (a.s) veliahtlığı konusunda da pişman değilim, ben O'ndan hilafeti kabul etmesini rica ettim ama O kabul etmedi ve ilahî takdire vaki oldu. Ebu Cafer Muhammed b. Ali –İmam Cevad- (a.s) hakkında ise söylemem gerekir ki, ben onun küçük yaşına rağmen ilim ve fazilet sahiplerinden fazilette daha üstün olduğu kanısındayım. Bundan dolayı onu, kızımla evlenmesi için seçtim ve bu fevkalade bir tercihtir. Bu konunun bana aydınlandığı gibi ve doğru olan görüşün de benim görüşüm olduğunu bilmelerini ve bütün halkın da aydınlanmasını umarım."
Abbasiler: "Her ne kadar bu delikanlıyı sevmişsen de O henüz çocuktur, ilmi ve bilgisi yoktur, sabret, edep ve dini ilimler öğrensin sonra maksadını ameli kıl" dediler.
Me'mun: "Yazıklar olsun size! Ben bu delikanlıyı sizden daha iyi tanırım. O, öyle bir ailedendir ki, ilimleri Allah'tandır ve öğrenmeye ihtiyaçları yoktur. O'nun babaları ilim ve edep öğrenmekte halka muhtaç değillerdi. Eğer söylediğim şeylerin sizin için de aydınlanmasını istiyorsanız onu imtihan edim" dedi.
Abbasiler: "Bu iyi bir öneri, O'nu deneyeceğiz ve sizin huzurunuzda O'ndan fıkıh hakkında mesele soracağız, eğer doğru cevap verirse artık itiraz etmeyeceğiz ve herkese halifenin görüşünün doğru olduğu aydınlanacak, ama eğer cevap veremezse bizim meselemiz de hallolacak ve halife bu evlilikten vazgeçecek" dediler.

Me'mun: "İstediğiniz zaman onu imtihan edebilirsiniz" dedi.
Abbasiler, dönemin kadısı Yahya b. Eksem'e müracaat edip, İmam Cevad'a (a.s) bilmeyeceği bir mesele sorması için ona büyük vaatlerde bulundular. Yahya da kabul etti, sonra Me'mun'un yanına geri döndüler ve ondan bu iş için bir gün belirlemesini istediler. Me'mun da bir gün belirledi ve herkes o gün toplandı. Me'mun, meclisin başında İmam Cevad (a.s) için bir yer ayırmalarını emretti. İmam içeri girdi ve önceden kendisi için belirlenen yerde oturdu. Yahya b. Eksem de İmam'ın karşısında oturdu. Me'mun, İmam'ın yanında ve diğerleri de kendi yerlerine geçip oturdular.
Yahya b. Eksem, Me'mun'a; "Ebu Cafer'den (a.s) bir soru sormama izin verir misiniz?" dedi.

Me'mun; "Onun kendisinden izin isteyiniz" dedi.

Yahya, İmam'a dönerek; "Kurban olayım, bir soru arz etmeme müsaade ediyor musunuz?" dedi.
İmam (a.s); "Sorabilirsin" buyurdular.
Yahya; "Kurban olayım, hac töreninde İhram'a giren bir kişinin avı öldürmesi hakkındaki şer'i hüküm nedir?" diye sordu.
İmam (a.s) buyurdular ki: "Bu meselenin çeşitli kısımları ve hükümleri vardır: Harem'in içinde miydi, dışında mı? Bu işin haram olduğunu biliyor muydu, bilmiyor muydu? Bilerek mi öldürdü, bilmeyerek ve yanlışlıkla mı? Köle miydi, yoksa hür mü? Çocuk muydu, büyük mü? Bu işi ilk kez mi yapıyordu, yoksa ikinci kez mi? Av, kuş muydu, yoksa başka bir şey miydi? Küçük müydü, büyük mü? Avı öldüren yaptığı işten pişman mı, yoksa tekrar yapmaya kararlı mı? Gece mi avladı, gündüz mü? İhrama Umre için mi girmişti, hacc için mi?"
Yahya b. Eksem, o zaman henüz dokuz yaşında olan İmam'ın, sorunun aslını böyle açıklamasına şaşırıp kaldı, acizlik ve yenilgi eserleri yüzünden okunuyordu, kekelemeye başladı, öyle ki orada bulunan herkes –İmam (a.s)'ın ilmî kudreti ve Yahya'nın yenilgisinin farkına vardılar.

Me'mun: "Allah'ın bu nimetine ve benim görüşümün doğru çıktığından dolayı O'na şükürler olsun." (Sonra Abbasilere dönerek): "Acaba inkar ettiğiniz şeyi gördünüz mü?!" dedi.

Bu mecliste Me'mun İmam (a.s)'a, kızıyla evlenmesini önerdi ve nikâh hutbesini de kendisinin okumasını istedi, İmam da kabul etti ve hutbenin başında şöyle dedi:
"Allah'a, nimetine itiraf ederek hamdediyorum, O'nun vahdaniyetine ihlâstan dolayı lâ ilâhe illallah söylüyorum ve O'nun selamı mahlûkların efendisi Muhammed'e (s.a.a) ve O'nun soyundan seçilenlere olsun.
Şüphesiz Allah'ın insanlara fazl ve ihsanından biri de onları helalle haramdan müstağni kılmasıdır. Allah buyurmuştur ki: "İçinizden evli olmayanları, kölelerinizden ve cariyelerinizden salih olanları nikâhlayıp evlendirin; eğer fakir iseler Allah, kendi fazlından onları zengin eder. Allah geniş nimet sahibidir, bilendir."
İmam (a.s), Hz. Fatime'nin (a.s) mehriyesi (nikâh bedeli)ne denk olan bir mehriyeyle (yani beş yüz dirhemle) Me'mun'un kızıyla evlenmeğe razı oldu. Me'mun, kızından taraf nikâh akdini okudu ve İmam Cevad (a.s)da kabul ettiler. Me'mun'un emriyle orada bulunanlara büyük hediyeler verildi... Yemekten sonra herkes gitti, yalnız Me'mun'un yakınlarından bir grup kaldı. Me'mun, İmam (a.s)'dan ihram halinde avlamanın çeşitli hallerini açıklamasını istedi, İmam da kabul etti ve açıklamaya koyuldu...
Me'mun bu izah karşısında İmam (a.s)'ı çık övdü ve bu defa İmam (a.s)'ın Yahya b. Eksem'den bir mesele sormasını rica etti.
İmam (a.s), Yahya b. Eksem'e dönerek buyurdular: "Sorayım mı?"
Yenilgiye uğrayan ve İmam'ın ilminin üstünlüğünden korkan Yahya: "Kurbanınız olayım, isterseniz sorun; bilirsem cevap veririm, bilmezsem sizsen faydalanır ve öğrenirim" dedi.
İmam (a.s) Yahya'ya şöyle bir soru surdular: "Bir adam, günün başlangıcında bir kadına bakar, bu bakış ona haram olursa, kuşluk vaktinde o kadın, aynı adama helal olup zeval (öğle) vaktinde yine haram olursa, derken ikindi vakti yine helal olup akşamleyin haram olursa, yatsı zamanı, aynı kadın yine aynı adama helal, geceleyin haram, gün ışırken helal olursa, buna ne dersin? Aynı kadın, aynı adama, nasıl haram ve helal oluyor? Açıkla."

Yahya: "Vallahi bu sorunun cevabını bilmiyorum. Lütfeder söylerseniz, faydalanırız!" dedi.

İmam (a.s) şöyle buyurdular:
"O kadın, bir kişinin cariyesidir; ona, yabancının bakması haram'dır, kuşluk vakti onu sahibinden satın alır, bakması helal olur. İkindi vakti nikâhlar, helal olur. Akşam, zihar eder kadın kendisine haram olur. Yatsı vakti kefaret verir, helal olur. Geceleyin bir talakla boşar, haram olur. Gün ışırken rücu eder, helal olur."
Me'mun, meclistekilere; "İçinizden bu meseleye, şu şekilde cevap verecek yahut önceki soruyu o tarzda cevaplandırabilecek birisi var mı?" dedi. Mecliste bulunanlar; "Vallahi yok!" dediler.
Dikkat edilmesi gerekir ki, Me'mun zahirde dost görünmesine rağmen onun, bu evlilikten siyasi hedeflerden başka bir maksadı yoktu. Şu hedefleri takip ediyordu söylenebilir:
Kızını İmam (a.s)'ın evine göndermekle, her zaman için İmam'ı kontrol altına almak ve bütün işlerinden haberdar olmak istiyordu. (Gerçekte Me'mun'un kızı da söz taşıyor ve babasına ispiyonculuk vazifesini yapıyordu. Tarih de bu hakikate şahittir).

Bu vesileyle İmam'ı (a.s) kendi şatafatlı sarayına bağlamak, oyun ve eğlenceye çekmek, böylece İmam'ın (a.s) azametini lekelemek ve O'nu, halkın nazarında imamet ve ismet makamından aşağı düşürüp alçaltmayı düşünüyordu.
Muhammed b. Reyyan der ki: "Me'mun her ne kadar İmam Cevad'ı (a.s) oyun ve eğlenceye sokmaya çalışıyorduysa, muvaffak olamıyordu. Me'mun, İmam'ın (a.s) evlilik töreni adıyla düzenlediği bir mecliste, yüz tane cariyeyi, ellerinde mücevherlerle dolu kadehler olduğu halde İmam (a.s) içeri girdiği ve yerine oturduğu zaman O'nu karşılamaları için görevlendirmişti. Onlar da aynı şekilde bu işi yaptılar, ama İmam (a.s) onlara hiç teveccüh ve itina etmedi ve hareketiyle bu işlerden nefret ettiğini anlattı.

Bu meclise okuyup çalgı çalmak için bir çalgıcı getirmişlerdi. Çalgıcı işine başladığı zaman İmam (a.s) ona; "Allah'tan kork" diye seslendi. Çalgıcı maneviyatın derinliklerinden ve ilahî güçten mayalanmış İmam'ın (a.s) emrinin sertliğiyle kendisini öyle kaybetti ki, çalgı aleti elinden düştü ve artık hayatının sonuna kadar çalgı çalmak için ellerinden yararlanamadı.
Bu evlilikle, kendi aleyhine olan Alevilerin itiraz ve kıyamını engellemeye ve kendisini; Alevilerin dostu tanıtmaya çalışıyordu.
Me'mun yine bu vesileyle halkı aldatmak istiyordu. Nitekim bazen şöyle diyordu: "Ben, Ebu Cafer'in (a.s) kızımdan çocuk sahibi olması ve böylece Peygamber (s.a.a) ve Ali b. Ebi Talib'in (a.s) soyundan gelen bir çocuğun büyük babası olmam için bu işe teşebbüs ettim!" Ama Me'mun'un bu hilesi neticesiz kaldı. Çünkü Me'mun'un kızı asla bebek doğurmadı. İmam Cevad'ın (a.s) "Hadi (a.s), Musa Muberka, Hüseyin, İmran, Fatıma, Hatice. Ümmü Gülsüm, Hâkime" ismindeki evlatlarının hepsi asil ve güzel ahlaklı bir cariye olan "Semane-i Mağribiye" adındaki diğer eşinden türedi.

Me'mun'un bu kadar ısrar ettiği evlilik, tamamen siyasi hedeflere dayanıyordu. Bu evlilik rahat bir yaşayışla iç içe olduğu halde, babaları gibi dünyaya önem vermeyen İmam (a.s) için değerli olamazdı. Hatta Me'mun'la yaşamak İmam (a.s) için ıstırap vericiydi.
Hüseyin Mekari der ki: "Bağdat'ta İmam'ın (a.s)huzuruna gittim, O'nun yaşantısını görünce aklımdan; "İmam (a.s) rahat bir yaşama kavuşmuş, artık kendi vatanı Medine'ye dönmez" diye geçti. İmam (a.s), bir an başını aşağı eğdikten sonra üzüntüden rengi sarardığı halde başını kaldırdı ve buyurdu: "Ey Hüseyin! Allah Resulü'nün Hareminde arpa ekmeği ve iri taşlı tuz benim yanımda şimdiki gördüğün bu halden daha iyidir."
Bunun için İmam (a.s) Bağdat'ta kalmadı ve eşi Ümmü'l-Fazl ile Medine'ye döndü ve 220 yılına kadar öylece Medine'de kaldı.
Me'mun hicri 218'de öldü ve onun yerine kardeşi Mu'tasım geçti, hicri 220'de Mu'tasım, İmam'ı (a.s), yakından gözaltında tutmak için Medine'den Bağdat'a getirtti. Önceden de değindiğimiz gibi hırsızın elinin nereden kesilmesi gerektiğinin belirlenmesi için kurulan bir meclis'e İmam (a.s)'ı da çağırdılar. Bu mecliste Bağdat kadısı İbn-i Ebi Duvad ve diğerleri mahcup oldular, ondan birkaç gün sonra İbn-i Ebi Duvad, İmam'a olan kin ve kıskançlığından Mu'tasım'ın yanına gidip şöyle dedi:
"Hayrınızı istediğim için size öğüt vermeyi kendime farz biliyorum. Birkaç gün önceki olay sizin hükümetinizin lehine değildi. Çünkü fıkıh bilginleri ve hükümetin ileri gelenleri huzurunda Ebu Cafer'in, yani Müslümanların yarısının onu halife ve sizi ise onun yerini gasbeden birisi olarak bildikleri bir kimsenin fetvasını diğerlerin fetvasına tercih ettiniz. Bu, halk arasında yayıldı ve onun şiileri için bir koz oldu."
İmam'a (a.s) her yönden düşmanlık besleyen Mu'tasım, İbn-i Ebi Duvad'ın sözlerinden daha fazla tahrik oldu ve İmam'ı (a.s) öldürmeyi kararlaştırdı. Sonunda iğrenç kararını uygulayıp hicretin 220. yılı Zil'kade ayının sonunda İmam'ı zehirleyerek şehit etti.
İmam Cevad'ın (a.s) pak naşını, Bağdat'taki Kureyş Mezarlığı'nda cedleri İmam Musa b. Cafer'in (a.s) mezarlarının yanına defnettiler. Allah'ın rahmeti O'na ve tertemiz babalarının üzerine olsun. Bu iki İmam'ın (a.s) mezarları şimdi "Kazimeyn" adıyla meşhurdur. Burası eskiden beri Müslümanların ziyaretgâhı olmuştur.
İmam Cevad (a.s) Mektebinin Öğrencileri
İmamlarımız da (a.s) Peygamber Efendimiz (s.a.a) gibi halkın eğitim ve öğretimi için çaba harcıyorlardı. Dikkat edilmesi gerekir ki, onların işi eğitim müesseseleriyle kıyaslanamaz. Eğitim müesseselerinin eğitim ve öğretimi için belli bir vakitleri vardır, o vaktin dışında tatildirler ve hizmet etmezler. Ama masum İmamlar (a.s), her zaman halkı eğitmeye ve kılavuzluğa hazırdılar, onların hareketleri, sözleri, dostlukları ve hatta günlük yaşantılarının her köşesi, onlarla temasta olanlar için dersti. Onlarla oturup kalkan herkes istediği zaman onların ahlak ve ilimlerinden faydalanabilirdi. Onlara istedikleri kadar soru sorup cevap alabilirlerdi. Her sıkıntılarında onlara uğrayıp gereken yardımı görürlerdi.
Böyle bir medresenin, Peygamber ve İmamlar'ın (a.s) mektebinden başka hiçbir zaman ve hiç bir yerde olmadığı besbellidir. Böyle özelliği ve faydası olan bir mektebin ne kadar cezp edici ve çekici olduğu malumdur. Bunun için Emevi ve Abbasi halifeleri, halkın bu özellikleri tanıdığında İlahî lider ve hak İmamların (a.s) etrafına toplanacaklarını ve o zaman kendi hükümetlerinin de tehlikeye düşeceğini bildiklerinden dolayı ellerinden geldiğince onların, İslam'ın hakiki liderleriyle serbestçe temasta bulunmalarını önlemeğe çalışıyorlardı. Yalnız birkaç yıl, İmam Bakır'ın (a.s) zamanında insanca davranan Ömer b. Abdulaziz hükümetinin iş başında olmasından dolayı ve İmam Sadık'ın (a.s) zamanında Emevi hükümetinin yıkılmağa başladığı ve Abbasi hükümetinin ise henüz güçlenmediği için, halk o iki İmam'dan (a.s) serbestçe yararlanabildiler. Bu yüzden İmam Sadık'ın (a.s) öğrenci ve ravilerinin sayısının dört bine ulaştığını görmekteyiz. Ama diğer dönemlerde İmamlardan bazılarının öğrenci ve ravilerinin sayısı pek azdı. Örneğin İmam Cevad'ın ravi ve öğrencileri yaklaşık yüz on kişi idi. Bunun kendisi, İmam Cevad'ın (a.s) zamanında halkın o Hazret ile temasının ne kadar sınırlı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte bu sınırlı kişilerin arasında büyük şahsiyetler vardı. Örnek olarak onlardan bazılarına değiniyoruz:
Ali b. Mehziyar (r.a)
Ali b. Mehziyar, İmam Cevad'ın (a.s) dost ve vekillerindendi. İmam Rıza ve İmam Hadi'nin (a.s) ashabından da sayılıyor. Çok ibadet ettiğinden ve uzun secdelerinden dolayı alnı sertleşmiş ve kabuk bağlamıştı. Şafak vakti, secdeye koyulup bin mü'mine dua etmedikçe başını secdeden kaldırmıyordu. Allah-u Teala'dan kendisi için istediği şeyi onlar için de istiyordu.
Ali b. Mehziyar (r.a) Ahvaz'da yaşıyordu, otuzdan fazla kitap yazmıştır, iman ve amel derecesinde öyle bir makama ulaşmıştır ki, İmam Cevad (a.s) onu takdir etmek için yazdığı mektupta şöyle buyuruyor:
"Bismillahirrahmanirrahim. Ey Ali! Allah sana iyi mükafat bağışlasın, seni cennette sakin kılsın ve iki dünyanın rezilliğinden korusun ve ahirette bizimle haşr eylesin. Ey Ali! Ben, seni hayırseverlik, itaat, saygı, hizmet ve sana farz olan şeyi yapmak hususunda imtihan ettim ve hiç kimseyi senin gibi bulmadığımı söylersem bu konuda doğru söylediğimi umarım (yalan söylememişim). Allah Firdevs cennetlerini senin mükâfatın kılsın. Senin makamın yine senin, sıcak ve soğuktaki, gece ve gündüzdeki hizmetlerin de Ben'den saklı değil. Allah'tan, kıyamet günü bütün milletin toplandığı zaman seni, başkalarının imreneceği özel rahmetine mahsus kılmasını niyaz ederim. "Şüphesiz Allah duayı işitendir."
Ahmed b. Muhammed b. Ebi Nasr-i Bezenti (r.a)
Ahmed Kufe'li olup, İmam Rıza ve İmam Cevad'ın (a.s) ashabındandı. O iki İmam (a.s)'ın yanında özel bir yeri vardı. Başta "el-Cami" olmak üzere birçok kitap yazmıştır. Onun büyük bir âlim olduğunu bütün Şia âlimleri kabul eder ve güvenilirliğine inanırlar.
Bu değerli şahıs, diğer üç kişiyle İmam Rıza'nın (a.s) huzuruna giden ve İmam'ın da ona özel bir saygı ve sevgi gösterdiği kimsedir.
Zekeriyya b. Adem (r.a)
Zekeriyya, Kum ahalisindendi, şimdi de mezarı Kum şehrinde Şeyhan mezarlığında belli ve meşhurdur. İmam Rıza ve İmam Cevad (a.s)'ın çok yakın yaranlarından sayılıyordu. İmam Cevad'ın (a.s) huzuruna gittiğinde, İmam (a.s) gecenin evvelinden sabaha kadar yalnız bir yerde onunla sohbet etmiştir. Ve yine; "Benim yolum uzak, her zaman huzurunuza gelemiyorum, maarif ve dinimin hükümlerini kimden öğreneyim?" diye soran bir kişiye, İmam (a.s): "Din ve dünya işlerinde güvenilir biri olan Zekeriyya b. Adem'den öğren" buyurdular.
Muhammed b. İsmail b. Bezî' (r.a)
Muhammed b. İsmail, İmam Kazım, İmam Rıza ve İmam Cevad'ın (a.s) ashabından ve Şiaların yanında güvenilir kimselerden sayılırdı. Salih, dürüst ve ibadet ehli biriydi. Bir takım kitaplar da yazmıştır. Aynı zamanda Abbasilerin sarayında da çalışıyordu. Bu konuda İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur:

"Allah-u Teala'nın, zalimlerin sarayında bazı kulları vardır ki, onların vasıtasıyla kendi delilini aşikâr eder, dostlarını, zalimlerin zulmünden korumak ve Müslümanların işlerini ıslah etmek için onlara şehirlerde kudret verir. Onlar, hadise ve tehlikelerde iman ehli'nin sığınakları olurlar ve bizim şialarımızdan zorluğa düşen ve muhtaç olanlar, onlara koşar, onlardan zorluk ve ihtiyaçlarının giderilmesinin isterler. Böyle kişiler vasıtasıyla Allah-u Teala mü'minlere zalimlerin korkusundan güven bağışlar. Onlar hakiki mü'minler ve Allah-u Teala'nın yeryüzündeki emin kullarıdırlar. Mahşer onların nuruyla nurludur. Vallahi, cennet onlar için ve onlar da cennet için yaratılmışlardır; mübarekleri olsun."
İmam (a.s) sonra bunu da sözlerine eklediler: "Sizlerden her kim isterse bu makamlara nail olabilir."
Muhammed b. İsmail; "Kurban olayım, nasıl bu makamlara erişebilir?" dediğinde, İmam(a.s): "Zalimlerle görünüp şiaları mesrur etmekle" buyurdular.

İmam (a.s), bunları söyledikten sonra, Abbasî sarayının vezirlerinden olan Muhammed b. İsmail'e; "Ey Muhammed, sen de onlardan ol." buyurdular.
Hüseyin b. Halid nakleder: "Bir grupla İmam Rıza'nın (a.s) huzurundaydık. Muhammed b. İsmail b. Bezî' hakkında söz açıldı. İmam (a.s): "Aranızda onun gibi birisinin olmasını isterim" buyurdular.
Muhammed b. Ahmed b. Yahya der ki:
"Muhammed b. Ali b. Bilal ile Muhammed b. İsmail b. Bezi'nin mezarını ziyarete gittik. Muhammed b. Ali mezarın baş tarafında kıbleye doğru oturdu ve dedi ki: "Bu mezarın sahibi, bana İmam Cevad (a.s)'dan şöyle bir hadis nakletti: "Kim mü'min bir kardeşinin mezarını ziyaret eder ve onun mezarının yanında kıbleye doğru oturup ellerini mezarın üstüne bırakarak yedi defa "İnna enzelnahu fi leylet'il-kadr" suresini okursa, kıyametin büyük korku ve vahşetinden güvende kalır."
Muhammed b. İsmail b. Bezi' der ki: "İmam Cevad'dan (a.s), gömleklerinden birini, kendime kefen yapmak için bana göndermesini rica ettim, İmam (a.s) bana bir gömlek gönderdi ve düğmelerini sökmemi emretti."

 
 

 

Anasayfa - Online Shop -Site Yardımı

 

Ahlul-Bait Digital Islamic Library  Project

Österreich
Powered by Paragonxx

WEB Solutions

 © 2005-2007 |