|
|
|
 |
İMAM HÜSEYİN (A.S.)’IN KISACA HAYATI
F.Altan
İmam
Hüseyin (a.s), Hz. Ali ve Hz. Fatıma (aleyhim’us
selam)’ın ikinci oğludur. Hicretin dördüncü yılı Şaban
ayının üçüncü[1]
veya beşinci[2]
günü Medine’de gözlerini dünyaya açtı. Künyesi Ebu
Abdullah’tır; lakapları ise Raşid, Tayyib, Vefî, Zekî,
Mübarek, Sibt, Seyyid.[3]
ve Seyyid’üş- Şüheda’dır.
İmam Hüseyin (a.s) yaklaşık yedi yıl Resulullah
(s.a.a)’in, otuz yıl Emir’ul- Muminin Ali’nin,
on yıl da İmam Hasan’ın hayatları zamanında
yaşamıştır.[4]
Hicretin 50. yılında İmam Hasan (a.s)’ın mazlumca
şahadetinden sonra Şiilerin önderliğini üstlenmiştir.[5]
İmam Hüseyin (a.s)’ın imamet dönemi, Muaviye’nin hüküm
sürdüğü döneme rastlamaktadır. İmam Hasan (a.s)’ın
Muaviye ile yapmış olduğu sulhdan dolayı İmam Hüseyin
(a.s) da ona karşı aynı tavrı takınmıştır. Çünkü İmam
Hasan (a.s)’ın çabasıyla hakla batıl Müslümanlar için
tanınmış ve İslam’ın esası ciddi bir tehlikeye maruz
kalmamıştı.
Yezid, babası tarafından Müslümanların başına halife
tayin edildiği günden itibaren İslam’ın esası ciddi
bir şekilde tehlikeye maruz kaldı. Muaviye, Hicretin
59. yılında oğlu Yezid’i kendisinden sonra halife
olarak tayin etmeye karar aldı. Böyle bir işin
gerçekleşmesinden emin olması için kendisi daha
hayatta iken oğlu Yezid’e halktan biat almak istedi ve
herkesten önce kendisi, oğlu Yezid’e biat etti.[6]
İbn-i Sa’d, Tabakat’ında şöyle yazıyor: Hüseyin b.
Ali, Yezid’e biat etmeyen şahıslardandı. Sonra şöyle
ekliyor: Muaviye hicretin 60. yılında öldüğünde oğlu
Yezid hilafet makamına oturdu, halk da ona biat etti.
Sonra Yezid Medine’nin hakimine şöyle bir mektup yazdı:
“Halkı çağırarak onlardan biat al. İlk önce Kureyiş’in
büyüklerinden başla; onların ilki de Hüseyin b. Ali
olsun.”
[7]
Medine’nin hakimi İmam Hüseyin’den biat almak
isteyince İmam Hüseyin (a.s) cevabında şöyle
buyurdular:
“Biz, nübüvvet Ehl-i Beyt’i ve risalet madeniyiz.
Yezid ise fasık, şarap içen ve adam öldüren birisidir.
Benim gibi birisi onun gibi bir kimseye biat etmez...”
[8]
İmam (a.s) başka bir sözünde de şöyle buyuruyor:
“Artık İslam’la vedalaşmak gerekir; çünkü ümmet Yezid
gibi bir yöneticiye duçar olmuştur...”
[9]
Mes’udî şöyle yazıyor: Yezid, ayyaş birisi idi; köpek,
maymun ve avcı kuşları besliyordu; içki içiyordu...
Onun zamanında, Mekke ve Medine’de şarkı ve gına
yaygınlaşmış, halk açıkça içki içmeye başlamıştı.
Onun halka karşı davranışları hakkında da şöyle
yazıyor: Firavun, halkın işi hususunda ondan daha adil,
yakın ve uzak insanlar hakkında ise ondan daha insaflı
idi.[10]
* *
*
İmam Hüseyin (a.s), Medine’nin ortamını karışık
görünce, o şehirde kalmayı câiz bilmeyip hicretin 60.
yılı Recep ayının sonuna iki gün kala pazar günü
ailesi ve dostlarıyla birlikte Mekke’ye doğru hareket
etti.[11]
İmam Hüseyin (a.s), kendi hareketinin hedefini,
kardeşi Muhammed b. Haneffiye’ye yazdığı bir vasiyette
şöyle açıklamıştır: “...Ben azgınlık, makam, fesat
ve zulüm yapmak için Medine’den ayrılmadım. Ben
ceddimin ümmetini ıslah etmek, iyiliği emretmek
kötülükten sakındırmak, ceddim Resulullah (s.a.a) ve
babam Ali b. Ebi Talib’in yolunda gitmek için o
şehirden ayrıldım...”
[12]
İmam Hüseyin (a.s), Şaban ayının üçüncü gününün Cuma
akşamı (yani beş gün sonra) Mekke-i Muazzamaya vardı.[13]
* *
*
Kufe
halkı, Muaviye’nin ölümü ve İmam Hüseyin (a.s)’ın
Yezid’e biat etmekten kaçındığını öğrenince pek çok
mektuplar yazıp imzalayarak İmam Hüseyin’i Kufe’ye
davet ettiler.[14]
Onlar mektuplarında İmam (a.s)’a şöyle yazdılar: “Biz
senin yolunu bekliyoruz, kimseyle biat etmemişiz,
senin yolunda can vermeye hazırız, senin için onların
Cuma ve cemaat namazlarına katılmıyoruz.”
[15]
İmam Hüseyin (a.s) Kufe halkının isteklerine olumlu
cevap vererek Ramazan ayının yarısında Muslim b.
Akil’i Kufe’ye gönderdi. Muslim’i Kufe’ye
gönderdiğinde ona şöyle buyurdu: “Kufe halkının
yanına git, eğer yazdıkları doğru olursa, sana
kavuşmamız için bize haber gönder.”
[16]
Muslim, Şevval ayının beşinci günü Kufe’ye vardı. Onun
Kufe’ye gelme haberi şehirde yayılınca on iki bin kişi,
diğer bir görüşe göre ise on sekiz bin kişi onun
vasıtasıyla İmam Hüseyin (a.s)’a biat ettiler. Muslim
bu durumu İmam Hüseyin’e bildirerek İmam’ın Kufe’ye
gelmesini istedi.[17]
Kufe’de yaşanan olayların haberi Yezid’e ulaşınca,
Yezid ilk etapta Kufe’nin hakimi olan Numan b. Beşiri
azledip Ubeydullah b. Ziyad’ı onun yerine atadı[18]
ve Muslim b. Akil’i yakalatıp öldürmesini emretti.[19]
Diğer taraftan da, İmam Hüseyin (a.s)’ı Mekke’de gafil
avlatıp öldürmek için kendi adamlarını seferber etti.
İmam
Hüseyin (a.s) bu komplodan haberdar olunca,
Beytullah’il- Haram’ın kutsiyet ve hürmetini korumak
için hac amellerini aceleyle bitirip hicretin 60. yılı
Zilhicce ayının sekizinci günü Mekke’den ayrılıp
Irak’a doğru hareket etti.[20]
İbn-i Abbas, Kerbela vakıasından sonra bir mektubunda
şöyle yazıyor: “Şunu hiçbir zaman unutmayacağım ki sen,
Hüseyin b. Ali’yi Peygamber’in hareminden (Medine’den)
Allah’ın haremine (Mekke’ye) sürdün, oradan da onu
gafil avlayıp öldürmek için bazı adamlarını gizlice
oraya gönderdin. Sonra onu Allah’ın hareminden Kufe’ye
sürdün, Hz. Hüseyin, Batha’nın (Mekke’nin) en aziz
insanı olmasına rağmen üzgün bir şekilde Mekke’den
ayrıldı. Eğer Mekke’de kalarak orada kan dökülmesini
isteseydi, Mekke ve Medine halkının hepsinden daha çok
taraftarı olurdu. Ama o, Allah’ın evi ve Resulullah’ın
hareminin saygınlık ve ihtiramını korudu; ama sen
onların hürmetini ve saygınlığını korumadın. Çünkü sen
haremde onunla savaşmak için bazı kişileri Mekke’ye
gönderdin.”[21]
Ubeydullah, Muslim b. Akil’i ve ona sığınak veren Hani
b. Urve’yi Kufe’de yakalayıp feci bir şekilde şehit
etti.[22]
Ubeydullah, İmam Hüseyin (a.s)’ın Kufe’ye geldiğini
öğrenince İmam’ın ordusunu gözetimi altında tutmak
için Hür b. Yezid-i Riyahi’nin komutasında bir orduyu
“Kadisiyye” bölgesine gönderdi. Hür b. Yezid, “Şeraf”
denilen bir bölgede İmam Hüseyin (a.s)’la karşılaştı,
aralarında bazı konuşmalar geçti. İmam (a.s), iki
hurcun (heybe) dolusu olan Kufe’lilerin mektuplarını
Hür b. Yezid’e gösterdi ve onların kendisini davet
ettiklerini söyledi. Sonra kendi yoluna devam etti...
Hicretin 61. yılı Muharrem ayının ikinci günü
“Neyneva” bölgesine vardılar. Bu bölgede oldukları
vakit İbn-i Ziyad’ın elçisi, Hür b. Yezid’e bir mektup
getirdi. Mektubun içeriği şöyle idi: “Bu mektubum sana
ulaşır ulaşmaz ve elçim senin yanına gelir gelmez
Hüseyin’i baskı altına al ve onu kale ve suyu olmayan
bir çöle sür.”
[23]
Hür b. Yezid, İbn-i Ziyad’ın emri doğrultusunda İmam
Hüseyin (a.s)’ın kafilesini “Kerbela” denen bölgede
durdurdu. Ertesi gün Ubeydullah b. Ziyad’ın elçisi
olan Ömer b. Sa’d da dört bin savaşçıyla Kerbela’ya
geldi.[24]
Şunu hatırlatmak gerekir ki, Hür b. Yezid, İmam
Hüseyin’nin şahadetinden önce kendi yaptığından pişman
olup tövbe etti ve İmam (a.s)’ı savunma yolunda
şahadete erişti.[25]
Ömer
b. Sa’d, Aşura gününe üç gün kala, İmam Hüseyin (a.s)’ın
kafilesinin suya ulaşmaması için beş yüz süvariyi
Fırat nehrini koruması için görevlendirdi.[26]
Muharrem ayının dokuzuncu günü (Tasua), İmam Hüseyin (a.s)
ve ashabı, kamil bir şekilde düşman tarafından abluka
altına alındılar; öyle ki düşman, İmam (a.s)’ın
yardımına hiç kimsenin gelmeyeceğine emin olmuştu.[27]
Tasua akşamı, düşman tarafından savaşın başlaması için
saldırı emri verildi. İmam Hüseyin (a.s), düşmanın
hareketini görünce kardeşi Abbas b. Ali’ye şöyle
buyurdu:
“Kardeşim, -canım sana feda olsun- atına bin de onlara
doğru git ve onlara; Sizin amacınız ne, ne yapmak
istiyorsunuz?diye sor.”
İmam
Hüseyin (a.s)’ın kardeşi Hz. Abbas, onlarla görüşüp
konuştu, sonuçta saldırıyı yarına ertelemeyi kabul
ettiler.[28]
Nihayet “Aşura” günü yetişti... Ömer b. Sa’d, otuz bin
savaşçıyla saldırıyı başlattı.[29]
Otuz iki süvari ve kırk piyadeden oluşan[30]
İmam Hüseyin (a.s)’ın ordusu, onların saldırıları
karşısında erkekçe direnip yiğitçe savaştılar; hem
şehit verdiler ve hem de onlardan öldürdüler. İmam (a.s)’ın
yaranlarından kim şehit oluyorduysa yeri boş kalıyordu,
ama düşmanın ordusundan bir kişi öldüğünde yerini
hemen başka birisi dolduruyordu.
İmam Hüseyin (a.s)’ın ashabının hepsi şehit olunca
sıra İmam (a.s)’ın kendi ailesine geldi. Onlardan
savaş meydanına ilk ayak basan İmamın aziz oğlu Ali
Ekber oldu.[31]
Ondan sonra İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s), Cafer-i
Tayyar ve Akil’in evlatları savaş meydanına çıktılar,
yiğitçe savaştıktan sonra onlar da şahadet şerbetini
içtiler. Hz. Abbas b. Ali (a.s) da onlarla savaşarak
İmam Hüseyin’in evlatlarına su getirmek için gayret
gösterdiği bir sırada düşmanın kalleşçe saldırısı
neticesinde kendi canını İmam Hüseyin (a.s) yolunda
feda etti.
“Aşura” gününün en hassas zamanı, Peygamber’in ciğer
paresi ve Fartıma’nın aziz oğlunun yardımcısız kaldığı
zaman idi. Düşman ordusu, İmam’ı yalnız gördüğü için
her taraftan ona saldırıyordu...
Aşura günü orada bulunan Haccac b. Abdullah şöyle
diyor: Allah’a andolsun ki, oğlu, kardeşi, kardeş
oğulları, akrabaları ve yaranları ölüp de onun (İmam
Hüseyin) gibi direnişli, sebatlı, şecaatli ve yiğit
birisini ben görmedim. Allah’a andolsun ki ondan önce
ve ondan sonra onun gibi birisini görmedim. İmam
Hüseyin (a.s) düşman ordusuna saldırdığında, kurdun
korkusundan kaçan keçiler gibi onlar da İmam’ın sağ ve
solundan öylece kaçıyorlardı... Allah’a andolsun ki,
Fatıma’nın kızı Zeynep İmam’a taraf yaklaştı... Bu
esnada Ömer b. Sa’d da İmam’ın yakınına yaklaşmıştı,
Zeynep, İbn-i Sa’d’a hitaben; “Ebu Abdullah (İmam’ın
künyesi) öldürülüyorken sen ona mı bakıyorsun?” dedi.
Devamında şöyle diyor: Ömer b. Sa’d’ın göz yaşlarının
yüzüne ve sakalına aktığını ve Zeynep’ten yüz
çevirdiğini adeta görür gibiyim ...[32]
Nihayet İmam Hüseyin (a.s) da o zalimlerin eliyle feci
bir şekilde şehit edildi .
Tarih kitapları İmam Hüseyin (a.s)’ın çocukları
hakkında çeşitli görüşler belirtmişlerdir; kimisi altı,[33]
kimisi dokuz[34]
ve kimisi de on[35]
çocuğu olduğunu yazmıştır. Çocuklarından Ali Ekber ve
Abdullah (Ali Esğer) babalarının yanında şahadete
erişmiş ve İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) da Allah’ın
emriyle Müslüman’ların dördüncü İmam’ı olmuştur.
- Misbah’ul-Muteheccid, s.
758.
- İrşad-ı Mufid, c. 2, s. 27.
- Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s. 216.
- Tarih-i Ehl’ul-Beyt, s. 76.
- Kafi, c. 1, s. 461-462.
- Müruc’uz- Zeheb, c. 3, s. 36
ve 37.
- Tabakat-ı İbn-i Sa’d, c. 10,
s. 164.
- Müruc’uz- Zeheb, c. 3, s.
77.
- Bihar’ul-Envar, c. 44, s.
329.
- Müruc’uz- Zeheb, c. 3, s.
64.
- Tarih-i Taberi, c. 4, s.
258.
- İrşad-ı Mufid, c2, s. 66.
- Tarih-i Yakubi, c1, s. 221.
- Tarih-i Taberi, c. 4, s.
300.
- a.g.e, c. 4, s. 302-308.
- Tarih-i Taberi, c. 4, s.
314.
- Emali-yi Saduk, s. 111 ve
374.
- Kamil-i İbn-i Esir, c. 2,
s. 560.
- Tarih-i Taberi, c. 4, s.
341.
- İrşad-ı Mufid, c. 2, s.
135.
- Tarih-i Ehl-i Beyt, s. 102.
- Keşf’ul-Ğumme, c. 2, s.
250.
|
 |
|
|
| |