İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırmak
F.Altan
Konuya başlamadan önce Resulullah (s.a.a)’den
nakledilmiş olan şu hadisi nakletmek istiyoruz:
“Ümmetimin içerisinde
bidatler ortaya çıktığında âlim ilmini ortaya
koymalıdır; kim bunu yapmazsa Allah’ın laneti onun
üzerine olsun.”[1]
Görüldüğü gibi Resulullah (s.a.a)’in bu hadisi
gereğince, âlimler ilimleriyle halkı
aydınlatmalıdırlar; özellikle din adına bir takım
bidatler ortaya çıktığında bütün Müslümanların
özellikle de âlim sınıfının susup bidatler karşısında
seyirci kalmaları, su-i istifade peşinde olan
kimselere daha da cesaret veriyor ve farkında
olmaksızın onlar için bir zemin hazırlamış oluyorlar.
Oysa el, dil ve kalpleriyle onlara karşı durmakla
görevli kılınmışlardır. Ayet ve hadislerde her şey çok
açıkça beyan edildiğinden dolayı biz kendimizden hiç
bir yorum yapmaksızın iyiliği emretmek ve kötülükten
sakındırmakla ilgili olan ayet ve hadisleri
naklediyoruz. Umulur ki, mümin kardeş ve bacılar
bunları okuyarak sorumluluklarının daha da bilincinde
olup halkı aydınlatırlar inşaallah.
İyiliği
Emredip Kötülüğü Sakındırmakla İlgili Ayetler
1- “Siz insanlara
iyiliği emrediyorken, kendinizi mi unutuyorsunuz? Oysa
siz kitabı okumaktasınız Yine de akıllanmayacak
mısınız?”
[2]
2- “Sizden, hayra
çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden)
sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler
işte bunlardır.”
[3]
3-
“Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz,
maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker
olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitap
Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için
hayırlı olurdu.
İçlerinden iman edenler vardır fakat çoğunluğu fıska
sapanlardır.”
[4]
4- “Bunlar,
Allah’a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı
emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda
yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır”
[5]
5- “Yapmakta
oldukları münkir (çirkin iş)lerden birbirlerini
sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi.”
[6]
6- “Mümin erkekler
ve mümin kadınlar, bir birlerinin velileridirler.
İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı
dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve
Resulüne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine
rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah, üstün ve
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”
[7]
7- “Ey iman
edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki
onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça
sert ve güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi
emretmişse O’na isyan etmezler ve emredildiklerini
yerine getirirler.”
[8]
İyiliği
Emredip Kötülüğü Sakındırmakla İlgili Hadisler
1- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki :
“Ümmetim, iyiliği emir
ve kötülükten nehy ettikleri ve iyilik ve takva üzeri
yardımlaştıkları sürece hayır içerisindedirler. Bunu
yapmadıklarında bereketler onlardan kaldırılır,
bazıları bazılarına mu sallat kılınır, yeryüzünde ve
gökte onlar için bir yardımcı olmaz.”
[9]
2-
Bekr bin Muhammed İmam Sadık (a.s)’dan şöyle
buyurduğunu naklediyor:
“Ey insanlar! İyiliği emredin, kötülükten sakındırın.
Çünkü iyiliği emir edip kötülükten sakındırmak, eceli
yakınlaştırmadığı gibi rızkı da uzaklaştırmaz.”
3-
Emir’ul Müminin Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“...Kim kalbi, dili ve
eliyle insanları münkerden (çirkin işlerden) nehy
etmezse (bu vazifeyi yapmazsa), diriler arasında ölü
gibidir.”
[10]
4-
Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Beni gökyüzüne
götürdükleri gece (Miraç gecesi), bazı insanların
dudaklarının ateşten olan bir makasla kesilip
atıldığını gördüm. Ya Cebrail! Bunlar kimlerdir?
dediğimde şöyle dedi: “Bunlar, senin ümmetinin
hatipleridirler, insanları iyiliğe emir ediyor
kendilerini unuturlar, oysaki onlar Kur’an okuyorlar,
acaba akıl etmiyorlar mı?”
[11]
5-
İmam Caferi Sadık (a.s), Emir’ul Muminin Hz. Ali (a.s)’ın
şöyle buyurduğunu söyledi:
“Resulullah (s.a.a) bize
masiyet ehli kimselere karşı asık suratlı olmamızı
emir etmiştir.”
[12]
6-
İmam Cafer’us Sadık (a.s), Resulullah (s.a.a)’den
şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
“Allah-u Teala, dini
olmayan güçsüz mümini sevmez” Dini olmayan güçsüz
mümin kimdir? dediklerinde; “Münkerden nehy etmeyen
kimsedir” buyurdular.[13]
7-
İmam Cafer’us Sadık (a.s) buyurmuştur ki:
“Kendisinde şu üç haslet
olan kimse ancak iyiliği emredip kötülükten
sakındırabilir: Emrettiğiyle amel edip nehy ettiğinden
kaçınan, emr ve nehy ettiği şeyde adaletli davranan,
emr ve nehy ettiği şeyde şefkatli olan.”
[14]
8-
Resulullah buyurmuştur ki:
“Gelecekte bir takım
fitneler ortaya çıkacak, mümin eli ve dili ile onları
yok edemeyecektir.” Ya Resulullah! O gün onlar (fitneler)
arasında müminler de olacak mı? dediklerinde
“Evet”diye buyurdular. Bu fitneler onların imanından
bir şey eksiltecek mi? dediklerinde de; “Hayır, ancak
yağmurun kayadan bir şey eksilttiği gibi eksiltecektir.
Çünkü onlar kalpleriyle onu sevmeyeceklerdir”
buyurdular.[15]
9-
İmam Ali (a.s), İmam Hasan (a.s)’a olan vasiyetinde
şöyle buyurmuştur:
“...İyiliğe emret ki,
iyilerden olasın, elin ve dilinle Münkeri (kötülükleri)
önle, tüm gücünle onu yapandan uzak dur, Allah yolunda
hakkıyla cihat et, Allah için olan işte kınayanların
kınaması seni o işi yapmaktan alı koymasın”
[16]
10- Yine İmam Ali (a.s) oğlu Hüseyn (a.s)’a olan
vasiyetinde şöyle buyurmuştur:
“...İyiliği emir ve
kötülükten sakındırmayı terk etmeyiniz, yoksa aksi
taktirde en kötüleriniz size musallat olurlar, sonra
dua eder siniz duanız kabul olmaz.”[17]
11- Yine Hz. Ali (a.s) cihadı mana ederken şöyle
buyurmuştur:
“Kim iyiliği (marufu)
emrederse müminlerin bellerini güçlendirmiş olur, kim
de münkerden (kötülüklerden) nehy ederse münafıkların
burnunu yere sürmüş olur.”[18]
12- Yine Hz. Ali (a.s) buyurmuştur ki:
“...Bütün hayır amel ve
Allah yolundaki cihat, marufu emir ve münkerden nehy
etme yanında engin denizdeki bir tükürüğe benzer (ona
oranla o kadar küçüktür). İyiliği emredip münkerden
sakındırmak, eceli yakınlaştırmadığı gibi rızkı da
azaltmaz. Bunların hepsinden daha faziletlisi zalim
bir yöneticinin yanında adaletli (hak) bir söz
söylemektir.”[19]
13- Bir gün Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular:
“Kıyamet günü bir grup insanlar, peygamber ve şehit
olmamalarına rağmen Allah katında halkın imrendiği bir
makamda olup nurdan olan minberler üzerinde
oturacaklardır; acaba onları size tanıtayım mı?”
Ya
Resulellah! Onlar kimlerdir? dediklerinde şöyle
buyurdular:
“Onlar Allah’ın kullarını Allah’a sevdiren, Allah’ı da
O’nun kullarına sevdiren kimselerdir.”
Halk bu sözü duyunca; ”Allah’ı kendi kullarına
sevdirebilirler ama Allah’ın kullarını Allah’a nasıl
sevdiriyorlar?” dediklerinde buyurdular ki:
“Onlar, Allah’ın sevdiği
şeyi insanlara emrediyor, Allah’ın sevmediği şeyden
onları alı koyuyor, onları Allah’a muti kılıyor ve
böylece onları Allah’a sevdirmiş oluyorlar.”
[20]
14- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Eğer bir kimse günahı gizli olarak yapmış olursa,
onun zararı sadece onun kendisine olur; ama eğer onu
açıkta (alenen) yapmış olursa ve o amelden de nehy
edilmezse o zaman onun zararı herkese dokunur.”
İmam Sadık (a.s) bunun
sebebini şöyle açıklamıştır: “Çünkü o günahı açıkta
işleyen şahıs, kendi ameliyle Allah’ın dinini zelil
kılır ve Allah düşmanları ise ona uyarlar ( ve böylece
onun zararı herkese dokunmuş olur.)”
[21]
15- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Allah’ın helal ve
haramı tanıyan, emir ve nehy ettiği şeyleri kendi
çıkarı için yapmayan, halkın hayrını isteyen, onlara
acıyan, onlara şefkatli olan, hoşluk ve güzel sözle
onları davet eden, herkesi kendi yerine indirmesi (herkesin
makam ve tabiatına göre davranması) için onların
ahlaklarının farklılığını tanıyan, nefsin ve şeytanın
hilelerini bilen, karşılayacağı zorluklara sabreden,
onlara karşılık vermeyen, onlardan şikâyet etmeyen,
taassup gözetmeyen, kendisi için sinirlenmeyen, sadece
niyeti Allah olan, O’ndan yardım dileyen, O’nun
rızasını isteyen, muhalefet ve kabalık yaptıklarında
tahammül edebilen bir kimse ancak iyiliği emredip
kötülükten sakındırabilir. Eğer muvafakat edip ondan
kabul ederlerse şükür etmeli, işini Allah’a bırakmalı
ve kendi ayıbına bakmalıdır .”[22]
16- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
“Kıyamet gönü olduğunda
bir münadi şöyle nida edecek: Zalimler ve zalimlerin
yardımcıları, onların hokkalarına mürekkep dökenler,
yahut torbalarının ağzını bağlayanlar veya kalemlerini
mürekkebe batıranlar neredeler? Onları da zalimlerle
haşir edin.”[23]
17- Resulullah(s.a.a) buyurmuş ki:
“
Ulema dünyaya dalmadıkça peygamberlerin eminleridirler.”
Ya
Resulellah! Dünyaya girmeleri nasıl olur? diye
sorduklarında şöyle buyurdular:
“Sultanlara (güç
sahiplerine ) uymalarıyla olur; bunu yaparlarsa
dininizi bozmalarından korkun.”[24]
18- Resulullah (s.a.a) buyurmuşlar ki :
“Sizlerden herhangi
biriniz bir münker (çirkin bir iş) gördüğünde, onu
eliyle, gücü yetmezse diliyle ortadan kaldırsın; eğer
buna da gücü yetmiyorsa, kalbiyle buğz etsin; elbette
bu sonuncusu imanın en zayıf mertebesidir.”[25]
İmam Hüseyn (a.s)’ın İyiliği Emr Ve Kötülüğü Nehy Etme
Hakkındaki Sözleri
“Ey İnsanlar! Allah’ın
kendi velilerine öğüt vermek için Yahudi âlimleri
hakkında yaptığı kınamadan öğüt alın. Allah-u Teala (Yahudi
âlimlerini kınayarak şöyle) buyuruyor:
“Niçin
onların din âlimleri, onları (Yahudileri) günah olan
sözleri söylemekten (ve haram yemekten) men etmediler.”[26]
Yine Allah-u Teâla buyuruyor ki:
“İsrail oğullarından kâfir olanlara Davud’un
diliyle de lanet edilmişti, Meryem oğlu
İsa’nın diliyle de. Bu
da isyan ettiklerinden ve aşırı gittiklerindendi.
İşledikleri kötülükten, birbirlerini men etmezlerdi.
Gerçekten de yaptıkları iş, ne de kötüydü.”[27]
Allah’ın onları kınaması, onların,
aralarında bulunan zalimlerin yaptıkları kötü işleri
görüp, onlar vasıtasıyla elde ettikleri dünya mal ve
makamına olan bağlılıkları ve maruz kalmaktan
korktukları baskı yüzünden onları alıkoymamaları
içindir. Hâlbuki Allah-u Teâla: “İnsanlardan
korkmayın, benden korkun.” diye buyurmaktadır.[28]
Yine buyurmaktadır ki:
“Erkek ve kadın müminler, birbirlerinin (gözetleyen ve
koruyan dostlarıdırlar, iyiliği emrederler ve
kötülüklerden de alıkoymaya çalışırlar. (Namaz
kılarlar, zekat verirler Allah’a ve Peygamberine itaat
ederler.”
[29]
Görüldüğü gibi Allah-u Teala (müminlerin sıfatını
saydığında) emr-i bil maruf ve nehy-i anil münkerle
başlayıp ilk olarak onu farz kılıyor. Çünkü biliyor ki,
eğer bu fariza hakkıyla yerine getirilip uygulanırsa,
artık bütün farizalar, ister kolay olsun ister zor
yerine getirilip uygulanır. Zira iyiliği emredip
kötülükten alıkoymak; zulme uğrayanların haklarının
alınmasını, zalimlere muhalefeti, Beyt’ül- malın ve
ganimetlerin (adaletle) dağıtılmasını, zekâtın gereken
yerlerden alınıp gerektiği şekilde sarf edilmesini
sağlamakla, İslam’a yapılan (ameli) bir davettir.
Sonra siz, ey ilimle meşhur olup hayırla anılan,
nasihatle tanınıp Allah’ın vesilesiyle halkın
gönüllerinde heybetli görünen topluluk! (Bilin ki)
şerefli insanlar sizden çekinir, zayıflar size saygı
gösterir, kendi düzeyinizde olan ve iyilikte
bulunmadığınız kimseler sizi kendilerine tercih
ederler. (İnsanların) ihtiyaçları karşılanmadığı zaman
sizin arabuluculuğunuzla karşılanır. Yolda giderken
padişahların heybeti ve büyüklerin de izzetiyle
yürürsünüz. Acaba bunların hepsi sizden beklenilen
İlahi vazifenizi yapmanız (hakkı hâkim kılmanız) için
değil midir? Ama siz vazifenizin çoğunu yapmıyorsunuz,
kusur ediyorsunuz. İmamların hakkını küçümsüyor,
zayıfların hakkını çiğniyorsunuz. Fakat kendiniz için
sığındığınız hakka gelince onu talep ediyorsunuz. Siz
Allah yolunda ne bir mal harcadınız; ne de O’nun için,
yarattığı nefsi herhangi bir tehlikeye attınız ve ne
de O’nun rızası için bir kabileye (topluluğa) düşman
oldunuz. (Bununla birlikte) Allah’ın cennetine girmeği,
peygamberleriyle komşu olmayı ve azabından da
kurtulmayı arzu ediyorsunuz.
Ey
(amelsiz olarak) Allah’tan hayır bekleyenler! Sizlerin
O’nun azap ve intikamına duçar olmanızdan korkarım.
Çünkü sizler, Allah’ın size ikramı sayesinde makam ve
üstünlük kazanmış ve O’nun ismiyle kulları arasında
hürmet görmektesiniz. Oysa Allah’a itaat etmekle
tanınan kimselere hürmetiniz yoktur.
Kendi gözlerinizle Allah’ın ahitlerinin bozulduğunu
görmeniz sizleri tedirgin etmiyor. Oysaki
babalarınızın bazı ahitlerinin (söz ve vasiyetlerinin)
çiğnenmesinden tedirgin oluyorsunuz. Peygamber (s.a.a)’in
ahitleri küçümsenmekte; kör, dilsiz ve kötürüm
kimseler şehirlerde sığınaksız ve bakıcısız kalmış,
acıyanları bile yoktur; sizler de ne makamınızdan
yararlanıp onların hakkında bir iş yapıyorsunuz ve ne
de (sığınaksız insanlara) bir iş yapan kimselere
yardımcı oluyorsunuz. Zalimlere dalkavukluk ve
yaltaklık yaparak güvence elde etmeye çalışıyorsunuz.
Bütün bunları Yüce Allah size yasaklamıştır; oysa
sizler bundan gaflet ediyorsunuz.
Eğer şuurunuz olsaydı, anlardınız ki, insanların
içerisinde en büyük musibete uğrayan, ulemanın hakiki
makamından uzak düşmüş bulunan sizlersiniz. Çünkü
işleri yürütmek ve hükümleri uygulamak, Allah’ın helal
ve haramına emin olan ulemanın elinde olmalıdır. Oysa
bu mevki sizin elinizden alınmıştır. Bu mevki sadece
açık deliller geldikten sonra hakta tefrikaya düşmeniz
ve sünnette ihtilaf etmeniz yüzünden elinizden çıktı.
Eğer eziyetlere sabredip Allah için zorluklara
katlanacak olsaydınız., İlahi işler sizden çıkar ve
size dönerdi. Ama siz mevkiinizi zalimlere bırakarak
İlahi meseleleri onlara teslim ettiniz. Onlar da şüphe
üzerine hareket edip nefsanî arzulara uyuyorlar.
Zalimleri bu işe musallat kılan, siz âlimlerin ölümden
kaçmanız ve sizden ayrılacak hayata gönül
bağlamanızdır. Sizler güçsüz halkı onlara teslim
ettiniz. Onlardan bazıları ezik köleler durumuna
düşmüş, bazıları da geçimini sağlayamayan yenik
mustaz’aflar haline gelmiştir. Onlar (zalimler)
eşrarla (kötülerle) birlikte Allah’a karşı gelmeye
yeltenerek, memleketten istedikleri şekilde
faydalanıyorlar; heva ve heveslerine uyup her kötülüğe
başvuruyorlar.
Her şehirde belagatlı hatipleri vardır. Memleketin her
tarafı onlara boyun eğmiş durumdadır; her tarafta
egemenliklerini kurmuş, halk da onların köleleri
durumuna gelmiş ve kendilerini savunacak bir güçleri
kalmamıştır. Halka egemen olanlar gaddar, isyankâr ve
zayıflara karşı acımasızca davranan zalimlerdir. Ya da
Allah’a ve kıyamete inancı olmayan, emrine uyulan
yetki sahipleridir. Hayret! Nasıl hayrete düşmeyeyim
ki, İslam toprakları, sahtekâr ve zalim zekât
toplayıcılarının ve müminlere karşı şefkatsiz ve
insafsız olan hain hükümdarların otoritesi altındadır.
Münakaşa ettiğimiz, hususta, bizimle sizlerin arasında
hüküm verecek olan, yalnız Allah’tır. İhtilafa
düştüğümüz konularda da bizleri yargılayan olacak olan
O’dur.
Allah’ım! Sen biliyorsun ki, bizim tarafımızdan
gerçekleşen (kıyam), saltanat için yarış ve değersiz
dünya mallarından bir şeye ulaşmak için değildir.
Senin dininin nişanelerini göstermek, beldelerinde
işleri düzeltip rayına oturtmak, mazlum kullarına
emniyet ve güvence kazandırmak ve İslam’ın farzlarına,
Resulullah’ın sünnet ve hükümlerine amel olunması
içindir. Sizler de bize yardım etmeyip hakkımızda
insaflı olmazsanız, zalimler sizlere egemen olur ve
Peygamber’inizin nurunu söndürmeye çalışırlar.
Allah bize yeterlidir.
O’na tevekkül etmişiz, O’na yönelmişiz ve dönüşümüz de
O’nadır.”
[30]
İmam Sadık (a.s)’ın Velayetin Kısımlarıyla İlgili
Açıklaması
“Velayet iki kısımdır: Bir kısmı Allah’ın kendilerinin
velayetini (yöneticiliğini) İnsanların üzerine farz
kıldığı adil yöneticilerin ve onlar tarafından
yöneticilik makamına tayin edilen kimselerin
velayetidir. Velayetin diğer kısmı ise zalim
yöneticilerin ve onlar tarafından yöneticilik makamına
tayin edilen kimselerin velayetidir. Velayetin helal
olan kısmı, adil yöneticinin velayetidir. Allah ona,
indirdiği hükme bir şey ekleyip eksiltmeyeceğini,
sözünü tahrif etmeyeceğini ve buyruğundan da
çıkmayacağını, emrettiğinden dolayı insanların onu
tanımalarını, velayetini kabul etmelerini, velayetinde
hizmet etmelerini ve onun tarafından yöneticilik
makamına tayin edilen kimselerin yöneticilik makamında
çalışmalarını emretmiştir.
Eğer yönetici zikrettiğimiz şekilde adaletli olursa,
onun adına vali olmak, onunla çalışmak, ona yardımda
bulunmak ve onu desteklemek helal ve meşru olduğu gibi
onlarla muâmele yapmak da câizdir. Çünkü adil
yöneticinin ve onun tarafından tayin edilen
yöneticilerin önderliğinde hak ve adalet dirildiği
gibi, her (çeşit) zulüm ve fesat da yok olur. İşte
bunun içindir ki, o yöneticinin hükümetini desteklemek
için çalışan ve ona yardımda bulunan bir kimse,
Allah’ın dinini güçlendirdiği gibi Allah’a itaatte de
çaba göstermiştir.
Velayetin (yöneticiliğin) haram kısmı, zalim
yöneticinin velayeti ve en yükseğinden en alt makamına
kadar onun tarafından tayin edilen kimselerin
velayetidir. Yönetici olarak onlar için çalışmak ve
onlara ticaret yapmak haramdır, bu iş meşru değildir.
Bunu yapan adam, -yaptığı iş ister az olsun ister çok-
bu işinden dolayı azaba uğrayacaktır. Çünkü onlara her
çeşit yardımda bulunmak büyük bir günahtır.
Bunun sebebi ise şudur:
Zalim yöneticinin yöneticiliğinde hak olan her şey
ayakaltına alınır ve batıl olan her şey de dirilir;
zulüm, sitem ve fesat aşikâr olur; ilahi kitaplar
iptal edilir; Peygamber ve mü’minler öldürülür;
camiler yıkılır ve Allah’ın sünnet ve şeriatı
değiştirilir. Bu yüzden onlarla çalışmak, onlara
yardımda bulunmak ve onlarla ticaret yapmak haramdır;
ama kan ve murdarı yemek kadar bir zaruret söz konusu
olursa o başka.”
[31]
İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın Saray Alimi Olan Muhammed
Bin Muslim-i Zuhriye Mektubundan
“Allah, bizi ve sizi fitnelerden korusun ve ateşe
yakalanmaman için sana acısın. Bugün öyle bir duruma
düşmüşsün ki, seni tanıyan herkesin sana acıması
gerekir. Şüphesiz Allah, sana verdiği sağlıklı vücut
ve uzun ömür ile yükünü ağırlaştırmıştır. Kuran’ın
ilmini sana öğrettiği, seni dininde fakih kıldığı ve
peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.a)’in sünnetini sana
tanıttığından dolayı da hüccetleri sana tamam
olmuştur.
Sana verdiği her nimet
ve gösterdiği her delil karşısında da sana bazı
vazifeleri farz kılmıştır. Bu ihsanları, şükür etmeni
denemek ve fazlını sana aşikâr etmek için yapmıştır
ancak. Nitekim buyuruyor ki: “... Nimetlerime şükür
ederseniz nimeti arttırırım, nankörlük ederseniz,
şüphe yok ki, azabım pek çetindir.”
[32]
Öyleyse bak gör, yarın
Allah’ın huzuruna çıktığında nasıl birisi olacaksın;
sana verdiği nimetlere nasıl riayet ettin ve emrine
bıraktığı hüccetlerin hakkını nasıl eda ettin? diye
seni sorguya çekecektir. Sanma ki, Allah senin
mazeretini kabul edip kusurlarına göz yumacaktır.
Heyhat, heyhat, sandığınız gibi değildir. “Allah
âlimlerden, (Semavi kitapların hakikatlerini)
insanlara mutlaka açıklayacaksınız ve
gizlemeyeceksiniz diye söz almıştır.”[33]
Bil ki, gizlediğin en ufak hak ve taptığın en hafif
günah, zalime yaklaşmakla ve davetini kabul etmekle
onun yalnızlık ve korkusunu giderip sapıklık yolunu
ona kolaylaştırmandır. Beni korkutan şey, yarın
günahınla birlikte hainlerle Allah’ın huzuruna çıman
ve zalimlerin zulmüne yardım etmede de aldığın
ücretten sorguya çekilmendir. Çünkü sen, hakkın
olmayan bir malı alarak hiç kimsenin hakkını vermeyen
bir adama yaklaşmışsın. Ona yaklaşmanla da hiçbir
batılı önleyememiş ve Allah’a düşmanlık eden bir
kimseyle dostluk kurmuşsun.
Acaba onlar, kendi
yanlarına çağırmakla seni kendi zulüm değirmenlerinin
etrafında döndürdükleri bir eksen, kendi gayelerine
ulaşmak için bir köprü, dalaletlerine bir merdiven,
sapık yollarına tebliğci ve gittikleri yolu izleyen
birisi yapmamışlar mı? Seninle gerçek âlimler hakkında
şüphe icat ederek cahillerin kalplerini kendilerine
çekiyorlar. Onların fesatlarının üzerini kapatmakta,
has ve ammenin (Alim ve cahillerin) ayağını onların
kapısına açmakta, onların en yakın vezir ve en güçlü
yardımcılarının bile yapamadığı hizmeti sen
yapmaktasın. Senden aldıkları şeye karşılık,
verdikleri ne de azdır. Senin için onardıkları
değersiz şey karşısında, gör başına neyi yıkıyorlar?
(Verdikleri dünya malı ve makamı karşılığında,
ahiretini ve şerefini yok ediyorlar). Öyleyse kendi
haline bak -çünkü başkası senin halini düşünmez- ve
sorumlu bir kimse gibi hesabına yetiş...”
[34]
İmam Zeyn’ul- Abidin (A.S)’In Öğütlerinden
“Allah-u Teala, bizi ve sizi zalimlerin hilesinden,
kıskançların zulmünden ve zorbaların zorbalığından
korusun. Ey Müminler! Dünyaya ve onun yarın çürüyüp
yok olacak malına ve solup gidecek otlarına (süslerine
) meyil eden tağutlar ve onların yandaşları, sakın
sizleri aldatmasınlar! Allah’ın dünyada sakınmanızı
istediği şeylerden sakının ve ilgi göstermemenizi
istediği şeylere de ilgi göstermeyin. Bu dünyaya, onu
ebedi kalacak yurt zan eden kimselerin güvendiği gibi
güvenip meyletmeyin...
Pişmanlık duymadan,
hasret çekmeden ve Allah’ın huzuruna çıkıp karşısında
durmadan önce korkup-sakının, ihtiyatlı davranın.
Allah’a ant olsun ki, günah işleyen hiçbir kavmin
Allah’ın azabına doğru gitmekten başka bir gidiş yönü
olmamıştır ve dünyayı ahirete tercih eden hiçbir
kavmin de dönüş yeri (sonucu) bedbahtlıktan başka bir
yer olmamıştır. Allah’ı tanımak ve O’na itaat etmek,
birbirinden ayrılmayan iki arkadaştır. Allah’ı tanıyan
O’ndan korkar ve bu korku da onu Allah’a itaat etmeye
sevk eder. Gerçekten bilgi sahipleri ve onlara tabi
olanlar, Allah’ı tanıyıp O’nun için amel eden ve O’na
doğru rağbet gösteren kimselerdir. Zira Allah Teala
buyuruyor ki: “Allah’tan ancak
kullarının bilgili
olanları korkar.”[35]
Allah’a karşı günah işlemekle bu dünyada her şey elde
etmeğe çalışmayın. Bu dünyada, Allah’ın itaatiyle
meşgul olun, günlerinizi ganimet bilin ve sizin yarın
Allah’ın azabından kurtaracak şey için çalışın.
Şüphesiz böyle davranmanız, kötü sonucu daha az,
mazeretli olmaya daha elverişli ve kurtuluş için daha
ümit verici bir tavırdır.
Allah’ın emrini ve itaatini ve Allah’ın itaatini farz
kıldığı kimsenin itaatini bütün şeylerden öne geçirin.
Size yönelmiş olan dünyanın süslerine aldanmayın ve
tağutların itaatini Allah’ın emir ve itaatiyle sizden
olan Ulu’l- Emr’in itaatinden öne geçirmeyin...
Allah’tan mağfiret dileyin ve O’na yönelerek tövbe
edin. Çünkü Allah tövbeyi kabul eden, günahları
affeden ve yaptığınız her şeyi bilendir. Günahkârla
dost olmaktan sakının, fitnelerine karşı ihtiyatlı
olun ve çevrelerinden uzaklaşın...
Ey akıl sahipleri! İbret
alın ve sizi hidayet ettiği şeye karşılık Allah’a hamt
edin. Bilin ki siz, Allah’ın kudretinden çıkıp O’ndan
başkasının kudretine sığınamazsınız. Allah yaptığınız
amelleri görür, sonra O’na doğru haşır olunacaksınız .
Öyleyse öğütten faydalanın ve salih insanların
adabıyla edeplenin.”
[36]
“Yazıklar olsun sana ey gafil Âdemoğlu! Oysa senden
gaflet edilmemekte, ecelin her şeyden hızlı sana doğru
süratle gelmektedir, seni arıyor, seni yakalamasına
bir şey kalmamıştır. Neredeyse vaktini tüketmişsin,
ölüm meleği canını almış ve kabirde yalnız başına
bırakılmışsın, ruhun tekrar sana döndürülmüştür. Nekir
ve Münkir adlı iki melek seni sorgu ve sıkı imtihana
çekmek için aniden, habersiz olarak yanına
gelmişlerdir. Bil ki, onların senden soracağı ilk
soru, taptığın Rabbin, sana gönderilen peygamber,
inandığın din, okuduğun kitap, itaat ettiğin İmam
hakkında ve ömrünü nerede geçirdiğinden, malını
nereden kazanıp ve nerede harcadığından olacaktır.
Korunmak için kendine
bir vesile hazırla, nefsini yokla, imtihan ve sorguya
tabi tutulmadan önce kendine cevap ara. Eğer iman
eden, dinini tanıyan, doğrulara uyan ve Allah’ın
velilerini sevenlerden olursan, (o zaman ) Allah,
delilini (vereceğin cevabı ) sana bildirir, dilini
doğruya açar ve böylece güzel cevap vererek cennet ve
Allah’ın rızasına kavuşmakla müjdelenirsin. Melekler
rahmet ve nimetle seni karşılarlar. Böyle olmadığın
takdirde dilin tutulur, delilin batıl olur, cevap
vermekten aciz kalarak cehennemle müjdelenirsin ve
azap melekleri cehennemin kaynar suyu ve yakıcı
ateşiyle seni karşılarlar...”[37]
Allah-u Teala hepimizi, Ehl-i Beyt’in çizgisinde
hareket edenlerden kılsın, bizleri doğru amellere
muvaffak etsin, hak davamızda bizleri sabit kılsın,
dünya ve ahiret işlerinde bize yardımcı olsun,
hepimizi kendilerine ihsan edildiğinde şükreden, bela
ve zorluğa uğradıklarında sabreden, kötülük
yaptıklarında af dileyen, tevhit ve masum İmamların
imametine sağlam ve sarsılmaz bir imanla inananlardan
kılsın inşaallah.